İsteyen darılsın ama söyleyeceğim: her milli maç öncesinde bu tür şeyler okumak ve dinlemek zorunda kalmak beni hasta ediyor.
Güçlü rakiplerle deplasmanda oynarken 'Kimseden korkumuz yok, onların güçlü olması bizi ilgilendirmiyor, puan ya da puanlar alacağız' türünden lafları pek sağlıklı değerlendirmeler olarak göremiyorum. Bu, inanmak filan değil. Tam tersine bunlar hem korktuğumuzu gösteriyor hem de yıkıcı sonuçlara yol açabiliyor.
Asıl gerçek şu: Milli Takım'ın 2014 Dünya Kupası elemelerindeki ilk adımı kuşkusuz en istenmeyecek rakiple atmak zorunda kaldı. Bunun için ağlamak gerekmiyor. Ancak 'şunu yaparsak kazanırız, bunu edersek berabere kalırız' edebiyatı da aynı derecede yersiz ve sıkıcı. Hiçbir yararı olmayan bu tür gazlamalar yerine daha akılcı ve dengeli yaklaşımları yeğlemeliyiz.
Hollanda hemen her zaman dünya futbolunda ilk 10'da. Bizse 35. sıraya kadar geriledik (Bunun ne kadar tehlikeli bir durum olduğunu anlatma imkanımız ne yazık ki yok! Torba-çuval saçmalıklarıyla bu konudaki gerçeği toplumun öğrenmesi engelleniyor). Form düzeyi itibarıyla da hiç iç açıcı durumda olmadığımızı kabul etmek zorundayız.
Rakibimiz bir değişim döneminde. Avrupa şampiyonasında sıfır çekmiş olmalarına aldanmamak gerek. Takımın genel düzeyinin yüksekliğinin yanı sıra kadrosundaki yıldızlar göz kamaştırıcı adamlar. Özellikle golcüleri Van Persie'nin formu ve son lig maçında yaptığı üçleme görmezden gelinebilecek gibi değil.
Bizse henüz istediğimiz noktanın uzağındayız. Hazırlık döneminde Finlandiya'ya yenilip Portekiz'i evinde yenmek gibisinden zikzaklarımız hâlâ belli bir standarda ulaşmaktan ne kadar uzak olduğumuzu ortaya koyuyor. Kadromuz ve sistemimiz henüz oturmadı. Hele son Avusturya yenilgisi! Çok tatsız bir hazırlık oldu.
Aramızdaki güç farkı sadece güncel değil tarihsel bir gerçek. 1958'de deplasmandaki galibiyetimizden sonra bir kez daha kazanabilmek için tam 49 yıl beklemek zorunda kaldığımız bir rakipten sözediyoruz. Üstelik o da rakibin penaltı kaçırdığı ve normal koşullarda 5 yiyebileceğimiz bir karşılaşmaydı.
Sonuçta bu neresinden bakarsanız bakın kaybedebileceğimiz bir maç. Eh, öyle olması dünyanın sonu da değil, doğal bir durum. Peki, yapılabilecek hiçbirşey yok mu? Elbette ki var. Ancak bunu yapabileceğimizden çok 'Türkiye'nin ne yapacağı belli olmaz' türünden utandırıcı saçmalıklardan medet umuyoruz. Hiçbir maça 'Ne yapalım, onlar bizden çok güçlü, yeniliriz' diye çıkılmaz; burası tamam. Portekiz'i yenen takım Hollanda'ya da aynısını yapabilir; bunu da anlamak mümkün. Ancak böyle olağandışı durumlar dışında kazanma konusunda akla uygun hiçbir veri yokken sürekli yaparız-ederiz sallamaları insanı bezdiriyor.
Üstelik geçmişte Hollanda'dan da Almanya'dan da iki maçta 4'er puan alabildiğimiz halde gruptan çıkamadığımız da oldu. Asıl yapmamız gerekenin ne olduğunu da bize Yunanistan gösterdi. Komşu 2004'teki Avrupa Şampiyonluğuyla yakaladığı 1. kategori şansını çok iyi kullanıyor. Hollanda, Almanya, İspanya gibi rakiplerle eşleşme sıkıntısı yaşamadan yoluna devam ediyor. Biz 2002 ve 2008 sıçramalarının dışında masal anlatıp duruyoruz.
'Kesin kazanırız'
07 Eylül 2012 14:23