Ne zaman, nerede ve hangi rakiple olursa olsun kazanıp 3 puanı cebe koymak elbette ki önemli.
Bunun için sevinebiliriz. Ancak daha ötesiyle ilgili bulutlar pek dağılmış gibi görünmüyor. Hollanda deplasmanında oynadığımız futbolun gerisine düştüğümüz rahatlıkla söylenebilir. Bu da gelecek için umutlanılacak bir durum değil.
İlk 15 dakika içinde yenik duruma düşmemiz işten bile değildi; hem de bu iki farklı olabilirdi. Üstelik rakip hiçbirşey yapmadan, akıl almaz kaleci ve savunma hatalarıyla doğmuştu bu pozisyonlar. Bunların gelecek maçlarda canımızı yakacak olmasından endişelenmemek elde değil.
Çok şükür Estonya yararlanabilecek düzeyde değildi. İki mutlak pozisyonu gol tehlikesine bile dönüştürmeyi beceremediler. Grubun 5. kategori takımı karşısında bile bunları yaşamak haliyle insanı gelecek için umutlandırmıyor.
Estonya çok erken 10 kişi kalınca haliyle partiyi kaybetti. Bu pozisyonda başka bir hakem aynı kararı verir miydi, yoksa sarı ile idare etmeyi mi yeğlerdi, diye düşünmemek mümkün değil. Pozisyon aleyhimize olsa kıyametleri koparırdık. Lehimize olunca, doğrudur!
10 kişi kalmış, zayıf rakip karşısında bile gol bulmakta çok sıkıntı çektik. Set hücumunu beceremiyor oluşumuz, kanatlardan getirdiğimiz toplarda 40 yıl öncesinin ortalarının yapılması, Umut'la Burak'ın top tutmakta ve kullanmaktaki beceri eksikleri, kafa vuruşlarındaki zayıflıkları, ofsayt konusundaki dikkatsizlikler, tek kale oynadığımız maçta uzun süre pozisyon bile bulamayışımızın başlıca nedenleriydi.
Kilidi açan Arda ile Emre'nin becerisi oldu. Yaşı 70'i aşmış bir Türk büyüğünün hâlâ gündemde kalabilme uğruna hakaretler yağdırdığı Emre'nin golden sonra dönüp basın tribününe hareket yapmayışı, galiba biraz olgunlaştığı anlamına gelir gibiydi. Kulübeden çıkarmaya çalıştığı Okan Buruk ise orada kalmayı yeğledi. Bizim memleket böyledir; 30'lu yaşlarındaki adamlar 70'liklerden daha dengeli davranabilir.
Teknik direktörümüz Avcı'nın ikinci yarıya Selçuk'la başlamayışı bu işi gereksiz yere tırmandırdığını düşündürecek nitelikteydi. Çünkü sahada top becerisi yüksek adama daha çok gereksinme vardı. Neyse ki gardı düşmüş rakip karşısında her türlü gol bulmak mümkündü. Bu yılın şimdiye kadarki bölümünün müthiş golcüsü Umut'un attığı golde Sercan'ın doğru ortasının da önemli payı vardı.
Selçuk'un neredeyse oyuna girer girmez attığı golün herkese ne düşündürdüğünü ve söylettiğini bilmiyor değilim ama bu konuyu uzatmanın bir yararı yok. Bu gibi konularda fazla bir fikri olmayan bazı adamların ortalama gevezeliklerine çok fazla değer veriyor ve bu şekilde gereksiz bir kaosun doğmasında pay sahibi oluyoruz.
Milli Takım'ın asıl sınavı gelecek ay içerdeki Romanya ve dışardaki Macaristan maçları olacak. Gruptaki kaderimizi asıl o karşılaşmalar belirleyecek. Onları şimdiden düşünmeye başlasak iyi olur.
Sevinecek birşey yok
12 Eylül 2012 11:47