Spor medyası olarak bugünlerde geçmişte hiç olmadığı kadar farklı bir literatür kullanıyoruz. Adliye, soruşturma, ifade, özel yetkili cumhuriyet savcısı, tutanak, tape vs. gibi...
Şirket değeri, Borsa'da alıcısı yok, şirket birleşmesi, kur zararı mesela...
Hukuk sisteminden transfer etmeye çalıştığımız kelimelerin üniversite yıllarındaki hukuk derslerinden aklımızda kalan anlamları dışına çıkmamız zor. Galatasaray'ın tüzük problemi ile başlayan süreçten son soruşturmaya kadar geçen zaman dilimi gösterdi ki spor medyasının kendi içinde bir 'hizmet içi eğitim' müessesesi oluşturup dilin gelişen şartlar dışında "futbolun sadece futbol olmadığı" mottosuna uyarlanması gerekiyor. Uzun girişin kısası spor dilini kurgulayanların hukuk ve iktisat terimlerini en az ofsayt, faul, centilmenliğe aykırı hareket tanımları gibi bilmeleri gerekiyor.
Çünkü futbol kulüpleri artık dernek değil anonim şirket ve bir hukuk düzeninde hareket etmek zorundalar.
Manşetlerin ne söylediği ile ilgilenir misiniz?
Muhtemelen haberin her şeyini anlatmalı iri puntolu yazılar.
Zaten anlatıyor da...
İtiraz ediyorsunuz değil mi? Evet haklısınız.
"Federasyon şike ile ilgili kararını pazartesi günü verecek" manşeti mahkeme karar vermeden siz şike olduğuna karar vermişsiniz gibi algılanıyor ve hukuk sistemi içinde size sıkıntı yaratabilecek bir yaptırımı beraberinde getirebilir.
Alt satırlarda "şike iddialarıyla" ilgili cümlesini kursanız bile manşet on kusurlu hareketten birisi öyle ya..
Bazen manşetin duyurduğu eylemin hikâyesini okurken de yorulup rahatsızlık duyabilirsiniz. Kimi zaman hayal sınırları öyle bir zorlanıyor ki spor basınını eleştiri oklarına hedef yapan ürünler ortaya çıkıyor.
Çalakalem hikâyeleri okurken yoruldum da ondan yazıyorum bunları desem çok mu samimi davranmış olurum?
Ya da daha önce bu kadar dikkatli ve çok okumadığım için zaman içinde dil konusunda frenlemelerle şaşkınlığa mı uğradım demeliyim?..
Bilemedim...
Peki hangi dilin kullanılmasını istiyoruz ya da en okunası dilin nasıl olması gerekiyor?
Spor medyasının cümleleri arasında gezerken sık karşılaşırız.
Misal "Başkan Ünal Aysal'ın Arda'nın transferine izin vermesi halinde Drogba'yı transfer edeceğini söylemesi üzerine Terim'in gözleri adeta parladı" cümlesini ele alalım...
Gözünüzün önüne heyecanla yerinden kalkan bir Fatih Terim mi görüyorsunuz, gözleri faltaşı gibi açılmış? Odasında zil takıp oynuyor mesela!
Açıkçası "Aman Allah'ım işte buu!!" diye bağıran bir profil beliriyor zihinde.
Öyle mi peki? Hiç sanmıyorum.
Bir de şuna bakalım "Arda'yı satan Galatasaray yerine Wolfsburg'dan Diego'yu almak için harekete geçme kararı aldı.."
"Beşiktaş'ın elindeki yabancıları satması ya da takasta kullanmasının gündeme geldiği öğrenildi.."
Bir kere şu içinde 'insan' olan cümlenin 'satma' işlemine konu olmasının mantığını anlamak zor. Kabul edilebilir tabii ki, yerini doldurmanın güç olduğu bir durum bu..
Ne diyeceğiz? Arda'yı gönderen mi? Bu durumda Arda'yı tatile mi gönderdiniz diye merak eder okuyucu. Ha bir de iş "kovmak" denen o sevimsiz cümleye dayanıyor.
Kovmak cümlesinin huzurdan dışarı atılmak ötesinde bir anlamı yok. Futbol literatürü içine yerleştirildiğinde korkunç sevimsiz olmuyor mu?
Teknik direktör Hagi'yi kovma kararı alındı!!!
Burada bir işin icraatı sırasında beklenen başarıyı gösteremeyen görevliye artık devam etmeyelim deniliyor sadece..
Kovmak, kabul edilmesi mümkün olmayan bir büyük hatanın cezası oysa...
Aziz Yıldırım'ın bazı yayın organlarına, soruşturmanın gizliliğine aykırı yayınlar nedeniyle dava açmasını "Aziz Yıldırım medyaya Savaş açtı" manşetiyle vermek yürek hoplatmıyor mu?
Sanki büyük bir kavga olacak! Yoo, hayır! Bir sosyal düzen içinde hukuk dışı bir durumun varlığına itiraz edilerek tazmini isteniyor sadece...
Bir oyuncusuna başka bir takımdan gelen transfer teklifine sinirlendiği varsayılan kulüp başkanının "küplere binmesi" meselesine ne dersiniz?
Dilin deyimsel zenginliğini kullanmak olarak kabul edebilirsiniz, haklısınız.
Ama bu durumu ikame edecek başka bir cümle mutlaka var. Tamam haklısınız ben de "ikame" kelimesini kullanırken ofsayta düştüm.
Haliyle "yerine koymayı" tam olarak anlatmak istediğim şeye yakıştıramadığımdandır.
Dil tartışmalarının sonu gelmez, kimse bu tartışmadan beraat edemez ve uzayıp gider.
"Bazı yönetici ve oyuncuların ipini çekmek" ifadesini okuduğunuzda gözünüzün önüne gelen infaz sahneleridir belki tribünlerde iken kendinizi tutamayıp holiganlaştıran..?
Arda'nın yuvadan uçması, Lugano'nun Juventus'a gideceğinin darbe olarak verilmesi, Bebe'nin sakata gelmesi ve daha onlarcası için toplu bir yenilik yapmanın gerekliliği dikkat çekiyor.
Bu yazdıklarım için 'sert bir şekilde' eleştirileceğim kesin ama yumuşak(!) bir dille açıklama yapmaya hazır olduğum da biline...
Spor camiasının ve sportif kurulum modelimizin komple muhakeme edildiği bugünlerde spor basın dilinin de "hizmet içi" eğitimlerle ıslah edilmesi şart gözüküyor.
Bir yerden başlayalım en azından...
Spor dilinde devrim gerekli
14 Ağustos 2011 12:58
![Spor dilinde devrim gerekli](https://media06.ligtv.com.tr/img/news/2011/8/14/rs_gztn.jpg)