Futbolcu olarak sahada, teknik adam olarak kenarda ya da seyirci olarak tribündeki locasında hep aynı adam oldu. Kazanmayı hayatının yakıtı olarak gören, liderlik etmeyi ülkesinin başkaldırısını yönetmek bilen bir sihirbazdı.
Topla sihir yaparken, oyundan çalmanın yollarını da hesaba katan, tilki kadar kurnaz bir fenomen oldu hep. Hâlâ öyle ve oynamadığı zamanlarda bile prim yapıyor. Kime karşı mı? Tabii ki bir yaşadığımız günler fenomeni olan vatandaşı Lionel Messi'ye karşı...
Messi liderlik etmiyor, bir başkaldırı hareketinin parçası sadece, teknik adam ve taraftar olarak görmedik onu henüz ama sahanın en büyük büyücüsü. Oyundan çalmayı daha az düşünüyor, kurnaz ama tilki değil.
Ez cümle biri langırt çağının, diğeri PS çağının adamı.
İkisine de laf yok!
Copa America'da bu akşam sadece Güney Amerika değil, tüm kıtalar ekran karşısında Uruguay ile Paraguay'ı izlerken onun yokluğuna hayıflanacak.
Arjantin'in milli takımdaki oyunu karşısında öfkelenerek Katalan olmakla suçladığı küçük dev adam Messi'nin kulakları milyon kez çınlayacak. Aslında Arjantin-Brezilya finali bekleyen yayın kuruluşlarından sponsorlara kadar, endüstriyel futbol yanlısı herkes için hayal kırıklığı olsa da Paraguay-Uruguay finali oyun sevenler için müjde gibi.
Ekonomik düzelmeyle sporda büyük mesafe kat etmeye futbolda yüzyılın ilk yarısındaki zafer günlerine ilerlemeye başlayan Uruguay, 1998'de Fransa maçında Laurent Blanc'ın altın golüne engel olabilse devrimi erken yapabilecek olan ve gariptir ki bu turnuvada hiç maç kazanmadan finalist olan Paraguay finali oyun için değişik bir sayfa anlamına gelse de asıl mesele Güney Amerika futbolundaki gol kısırlığı galiba.
Maradona ile başlayalım;
O gün onun için hiçbir şey farklı değildi aslında.
Bir elinde ülke bayrağı diğer eli bir dostununkine dolanmış tribünde halay çekiyordu Diego Armando Maradona...
Cambiasso, Dünya kupaları tarihinin en sıra dışı gollerinden birini ağlara gönderirken basın tribününde pas sayısı iddiası tutulmuştu bile.
Tam 26 pas sonrasında Cambiasso topu Karadağ ağlarına gönderdiğinde Almanya-2006 tarihe düşülecek bir Arjantin hikâyesine daha kavuşmuştu.
1986'da Maradona'nın eli, 90'da gözyaşları, 94'te kanındaki doping maddesiydi kupanın Arjantinli hikâyesi.
Bu kez Maradona'nın tanıklığında maçın son 15 dakikasında oyuna girip Arjantin adına milli olan en genç futbolcu unvanını eline geçiren Messi'nin dönemi başlıyordu?!.
O muazzam pas trafiği yapan takımın son golüne imza atmış hatta bir golün hazırlayıcısı olmuştu.
Gelecek 5 yılda Barcelona'nın oynayacağı oyunun bir demosuydu Arjantin'in 26 paslı golü ve Messi'nin takıma dahil olarak ilk Dünya Kupası golünü atması bir tesadüftü belki de...
2006'da Messi'nin Maradona'dan bayrağı devralacağını düşünenler, 2010 yılındaki Dünya Kupası'nda fena halde yanıldılar. Messi, bırakın Maradona'nın her Dünya Kupası'nda tekmelerle durdurulan oyununu kendisine en az faul yapılan oyuncu olmasına rağmen varlığından bile haberdar edememişti kimseyi...
Barcelona'da Maradona gollerinin benzerlerini atarken Milli Takım formasıyla neden atamıyordu ki? Açıkçası bunun cevabını kimse bilemiyor ve bulamıyor. Copa America 2011'de Messi'nin turnuvası olmadı. Muhtemelen 2014 onun son şansı olacak.
Biz bir cevap ararsak diye düşündüm ve ikisi arasındaki farkın 1978'deki Arjantin-İngiltere savaşı ile Maradona'nın genlerine yüklenen milliyetçi hücreler olduğuna karar verdim.
Sanki iki dönemin siyasal iklimi ayırıyordu ikisini. Dünyaya başkaldırıyı ülke formasıyla yapmıştı Maradona, Messi ise Barcelona ile atmıştı dünyaya golünü...
Messi barışın, Maradona savaşın çocuğuydu.
Maradona milli takımlar çağını, Messi kulüp egemenlik dönemini simgeliyordu.
Başka bir şeyler bulmak için zorlamak gerekiyor.
Mesela bizim insanımızdan farklı olarak 2001 dünya krizinde tepki olarak marketleri, dükkânları yağmalayan; River Plate küme düşünce şehri yakan bir Arjantinli profiliyle kıyasladığınızda siyaseten ve sportif olarak bir karar verebiliriz ama burada ona girip meseleyi speküle etmiyorum.
Arjantin basınının Katalan olmakla, Arjantinli ruhuna uzak, umursamaz olarak suçladığı, tekmeye ayak sokmadan kendine oynama dışında katkıya yanaşmamakla itham ettiği bu adamın haksızlığa uğramasında Güney Amerika futbolunun hızla değişen yapısının payı var şüphesiz...
1994'te ofansif bilinen Güney Amerika tarzına savunmacı karakteri yerleştiren Brezilya'dan bu yana Güney Amerika takımları oyunun iki tarafını dengeyle oynayamıyor.
Barcelona gibi bir takımda ofansif oyunun yanında defans katkısıyla da sıra dışı olan Messi'nin meselesi budur.
2006'daki gibi 26 pas yapıp gol atabilen bir takım yok çevresinde aslında.
Messi ideali bulamayınca yalnız kalıyor sahada.
Maradona'dan onu ayıran da bu zaten.
Copa America 2011'de 1.78 gol ortalamasıyla kısır bir turnuva oynanıyorsa suçlusu çağı defans tarafından görmeye başlayan tutkulu Latinlerin bildiklerinin dışına çıkmasıdır.
Maradona-Messi hikâyesine gelince muhtemelen Messi hiçbir uluslararası dünya turnuvasına damga vuramayacak, elinde Arjantin bayağıyla tribünlerde zıplamayacak ama onun kulüpler düzeyindeki başarısına asla başka birilerinin ulaşması da mümkün olmayacak.
Konu futbol olunca herkesi kendi doğuş ikliminde görmek en doğrusu kanımca, ama insan ister istemez bir kıta turnuvası olunca hangi yıldız parladı demekten kendini alamıyor.
Bu kez bir yıldızın neden hâlâ parlayamadığını birbirimize sorup durarak, geçirdik..
Messi'ye de, Maradona'ya da selam olsun...
Saygılarımızla
Messi'yi Katalanlaştıran (!) kupa
24 Temmuz 2011 13:21
![Messi'yi Katalanlaştıran (!) kupa](https://media04.ligtv.com.tr/img/news/2011/7/24/yd_OkayKaracan.jpg)