Önce top oynanan stadyumların yenilenmesi, sonra oyuncuların sistemden daha çok para kazanmak için harekete geçmeleri ile başlayan kovalamaca bugün tarifi imkansız bir ekonomi doğurdu.
Dağıstan gibi futbol kelimesi ile adını aynı cümlede neredeyse hiç duymadığımız bir ülkenin Eto'o için 20 milyon dolar ödeyebilmesi çılgınlık değil de nedir!
Barcelona ile Real Madrid'in tarihin en büyük düşmanlık eşiğine dayanmasını neyle açıklayabiliriz...
Eskiden bir bilemediniz iki oyuncu olurdu milyonluk barajı aşan... Bugün neredeyse ekranda 1 sene gözüküp 15-20 gol atmış oyuncuların tamamı kapıyı milyon dolarlardan açıyor. Bu büyük sıçramada oyunculara aracılık yapan zeki satıcıların yarattığı rekabetin önemli payı var. Görece kültür seviyesi ve girişimci ruhu daha geride olan bir futbol sanatkârı, ağzı çok laf yapıp paradan iyi anlayan simsar tarafından pazarlandığı ilk günden beri futbol DNA'ları değişiyor.
Haliyle kulüpler hep çok para ister, televizyon her yeni talebe yeni öneriler sunar.
Bugünlerde artık bir tıkanmadan, değişen DNA'ların çürümeye başladığından bile söz edilebilir. Futbol bir para sarmalının içinde can çekerken, içindeki ana unsur olan oyuncuların hangi oranda durumu kurtarma pozisyonu aldıklarını bilemiyoruz.
Bizim yorumumuz bencillikler tiyatrosu.!!
Sanıyorum 1998 yılıydı. Yanılıyor olabilirim ama tarihten çok olayın kendisi önemli. Televizyonda haber okuyordum ve birdenbire elime bugünün popüler spor televizyonculuğu deyimi olan "son dakika" gelişmesini içeren bilgi notu geldi. Star TV ligin yayın hakkı için 50 milyon dolar teklif vermişti. O gün TV'den futbola akan paranın birkaç mislinden fazlaydı telaffuz edilen rakam. Son dakika haberciliğinin en anlamlı anını yaşadığımın şimdi farkına varıyorum. Gelecek yıllarda son dakika haberciliğinin en kırmızı manşetleri paranın gücüne bağlı futbol haberlerinden oluşacaktı.
Biliyorsunuz, prosedürler izin vermediği için bu teklif kabul görmedi. Ne var ki ortaya bir gerçek çıkmıştı. Futbol yayıncılığı için beyaz ekranın cömertlik dönemi başlıyordu. Beyaz ekrana kırmızı şeritlerin yapıştırılacağı dönemin habercisiydi..
2010 yılında ulaşılan korkunç rakamı düşündüğünüzde kişisel kariyer tarihimde o gün okuduğum son dakika haberinin benim için ne kadar önemli olduğunu ve kişisel gelişimimde harika bir şans olduğunu takdir edersiniz.
Bugün yeniden TV-Futbol-Dekoder-Müşteri-Oyun gibi mevzulara girmeyeceğim... Bir parça TV'nin futbol oyununda oynadığı rolün tarihi gelişimine bakalım diyorum.
1938 yılında ilk kez Federasyon Kupası finali BBC tarafından canlı yayınlandığında işin buraya geleceği bilinemezdi. 1956'da RAİ Seri A maçlarını düzenli olarak yayınlamaya başladı. Aradan geçen 18 senelik süre yayıncılık tarihinin kaybı oldu. Dünya savaşının insanlık tarihini harap ettiği düşünülürse hiçbir değeri yok tabii ki..
Futbol yayıncılığı insanlığın kendi kendine verdiği zararı gidermesinden daha hızlı adımlar attı. Teknoloji inanılmaz hızla gelişiyordu ve oyun çarpışan kitlelerin barış yumağı, yakınlaştırma meşgalesi olarak altın kadar kıymetliydi.
1960 yılında Real Madrid ile Eintracht Frankfurt arasındaki ŞKK maçının televizyon yayın haklarına bugünün parasıyla 24.000 TL ödendi.
Sonuç harikaydı. TV'nin büyülü çağı başlarken 1962 Dünya Kupası gelip çattı. Kupa'nın görüntülerinin Avrupa'ya ulaşması önemliydi ve henüz uydu teknolojisi kulanılmadığından büyük zahmetlerle çekilen maçlar uçaklarla gecikmeli de olsa gönderilerek Avrupa'ya izlettirildi. Sokaktaki adamı evindeki ekranın önüne taşıyan futbol, siyasetçileri ve reklamcıları harekete geçirmişti.
Bizi ilgilendiren tarafı reklam yapma kanalı olarak futbolun gelişimi şüphesiz... 1970'te uydu teknolojisiyle Meksika'daki Dünya Kupası'nın yayınlanması bir büyük milat olmuştu.. Artık uzay boşluğunda stadyum gürültüsü yankılanıyor, insanlık sadece ayak basmıyor ses veriyordu uzaya...
1965'te BBC İngiliz liginin haftalık özet hakları için yine bugünün parasıyla 15.000 TL ödemeye başlamış yıllardır fenomen olan "günün maçı" programının temellerini atmıştı. Tahmin edersiniz ki BBC muhasebesinden çıkan para İngiliz kulüplerine paylaştırılıyordu.
Bugün dünyanın futbola en büyük para yatıran TV kuruluşlarının İngiltere'de olduğu düşünülürse ilk atılan adımın önemi ve yayıncılıkla futbolun birbirine koşut büyüme gerçeğini tespit etmekte yarar var.
1990 Dünya Kupası 30 milyar izleyiciye ulaştı. 1994'ten sonra ise artık teknoloji futboldan daha hızlı koşuyor, simsarlar sanatçıları daha iyi pazarlıyor. Kulüplerin en büyük olma dürtüleri ile bütçeleri delik deşik oluyordu.
2011'e gelindiğinde dünyanın en çok konuştuğu, futbolunu en çok beğendiği Barcelona bile milyonlarca dolar borçla yaşıyorken 1938'de atılan ilk adımın masumiyetini sorgulamak fayda eder mi?
Futbol'da dünyanın hemen hemen tüm ülkelerindeki futbol kulüplerinde büyük bütçe açıkları var. Bireylerin bankalara kredi kartı borçlarının tamamıyla ödeniyor olduğu güne kadar kulüpler de tıpkı kredi kartı sahiplerinin içinde bulunduğu sarmal gibi bağımlı yaşayacaklar.
Futbolu yönetenlerin iktisatlı davranma çağı başlıyor. Bugünkü fotoğrafı iyi incelerseniz, geleceğin dünyasında futbolun iç üretim, kontrollü harcama kabiliyeti dışında kurtuluş reçetesi olmadığını iyi görürsünüz.
Teknoloji işi bir yere kadar götürdü, sponsorlar açacakları kadar açtılar kesenin ağzını.. Futbolu yönetenler son 20 yılda sürekli açık verdiler, sürekli pahalı aldılar, pahalı aldıkça bedelini TV'ye ödettiler. Artık bedel ödeyecek birileri zor bulunuyor. Açıkçası artık deniz bitmiş gibi görünüyor.
Her şeyin toparlanabilmesi için sıra futbolu yönetme kabiliyetine geldi.
Başarabilirlerse, futbol kitlelere yeniden barış ruhunu üfleyebilecek. Tersi olursa futbolun taş devrine hazırlıklı olalım..
Futbol'da mucize bir son dakika haberi gelir mi dersiniz?..
Futbolda son dakika
28 Ağustos 2011 13:33
![Futbolda son dakika](https://media06.ligtv.com.tr/img/news/2011/8/28/as_OkayKaracan.jpg)