Hiddink’ten ne beklediğimizi bilmeden onu göreve getirdik.. Fakat şimdi bunları değil, play-off’u düşünme vaktidir..
ÇOK tutkulu oynadığımız için Almanya karşısında sahada yapacağımız işleri unuttuk. Belki de doğru yerdeki yanlış insan benim.” Guus Hiddink bu sözleri, kazanıp play-off şansını elde ettiğimiz Azerbaycan maçının ardından söylerken aslında kendi ‘futbol oynama tarzıyla’, ‘Türk futbol oynama’ tarzının uyuşmadığını itiraf ediyordu.
BU durum bizim yaptığımız ‘Hiddink seçiminin’ sorgulanmasını gerektiren, ‘Hiddink’ten ne beklediğimizi bilmeden’ onu getirdiğimizi gösteren bir örnek galiba.. Öyle değil mi? Ya Hiddink’i getirip tüm futbol yapılanmasını onun kurmasına izin verecektik, ki bunu yapmadık, ya da istediği gibi bir takımı tepsiyle onun önüne sunacaktık, ki bu zaten bizim elimizde yok!
TAMAM bunları eksi olarak kendi hanemize yazalım.. Ama Hiddink’in de bu kargaşadan kendisini sıyırıp olayları uzaktan seyretmesi, sürekli olarak “Elimdeki malzeme bu” yakınmalarını dile getirmesi, Belçika maçı öncesinden başlayıp günümüze kadar uzanan ‘gitme’ çabaları da Hollandalı’nın eksi hanesine yazılmalı..
HIDDINK Güney Kore’de başarılı oldu.. Çünkü orada sistemi o kurdu, takımı istediği gibi yoğurdu.. Kaldı ki G.Kore’de başarı olarak kabul gören dünya dördüncülüğü yolunda İtalya ve İspanya maçlarının nasıl kazanıldığı ortada.. Avustralya’da başarılı oldu. Çünkü hedef sadece Dünya Kupası’na katılmak orada grup içerisinde ayakta kalabilmekti.. Onu başardı. Hedef bizim normlarımızda küçüktü.. Rusya ile EURO 2008’de yarı final oynadı.. Elinde çok iyi bir Rus jenerasyonu vardı ve Ruslar’ın spor kültürleri söyleneni yapma üzerine kurulu olduğundan işi kolaydı.
Tüymeye çalıştı
TÜRKİYE’DE ne sistemi o kurabildi, ne hedef Avustralya’daki gibi bizim beklentimize göre küçük, ne de elimizde Rusya gibi bir jenerasyon ve spor kültürü var.. Yani özetle ‘her coğrafyanın hocası Hiddink’ Türkiye’yi çalıştırmayı kabul ederken bir noktayı atladı. Türkiye ona değil, o Türkiye’ye yaklaşmalıydı..
TEKLİFİMİZİ kabul ettiğinde benim beklentilerim büyüktü. Çünkü onunla yaptığım her görüşmede tespitlerinin çok açık ve net olduğunu hissediyordum. Türk futbolcusunun antrenman sevmediğini, çabuk pes ettiğini, kırılgan olduğunu, taktik bilgisinin yetersizliğini, organizasyonun zayıf kaldığını anlatıyordu. Anlatması güzeldi de düzeltebilmek onun elindeydi. Hiddink bunu yapamadı.. Daha doğrusu işi bilen ama işe gitmeyen bir hali vardı. Haziran ayındaki Belçika maçı öncesi de ‘tüyme’ girişimlerinde bulundu. Çünkü faturanın ona kesileceğinin de çok net farkına vardı.
BUGÜN onun aldığı parayı, futbolcu seçimlerini, takım dizilişini, işe sarılışını tartışıyoruz. Bence tartışmamız gereken bunlar değil. Tartışılması gereken şu; TFF Hiddink ile sözleşme imzamlarken hangi şartları koydu önüne? Ondan ne istedi? Bugün o isteklerle gerçekleşenler örtüşüyor mu? Ama şu da var. Play-off için önümüzde bir ay kaldı.. Önce bir dereyi geçelim. Sonra daha da ‘at’ üzerine derinlemesine düşünmek için vaktimiz olacak...
Dereyi geçelim atı tartışırız!
13 Ekim 2011 13:00
![Dereyi geçelim atı tartışırız!](https://media05.ligtv.com.tr/img/news/2011/10/13/t3_GokmenOzdemir.jpg)
İlgili Haberler
0
Sayın Üyemiz, yorum yapabilmek için lütfen giriş yapınız.
daha eski yorumlar
![](/App_Themes/2011/gfx/ajax-loader.gif)