İlk hatasını bu maçta yapsa da turnuvanın en başarılı kalecilerinden biri Stelenburg’la kalesini sağlama alan Portakallar, oyuna pek girmeyen dörtlü savunmasının önünde iki ön libero ile sıfır risk alıyor. Kuyt ile profesyonellik dersi verirken, Van Persie ile rakip stoperleri oyalayıp, ustaları Robben ve kritik gollerin adamı Sneijder ile rakipleri aşıyorlar.
Gana-ABD maçının ardından tur atlamasına rağmen Ayew ve Mensah’ı kaybeden Gana ile eşleşen Uruguay için maçı beklemeden “Yarı finale kaldılar” demiştik. Ama Uruguay o destansı, romanı yazılacak maçta Gana’yı elerken Lugano, Suarez ve Fucile’yi kaybettiğinden Hollanda’yı da finalist ilan etmiştik. Haklı çıktık.
Oyuna pek girmeyen Van Bronckhorst olağanüstü güzel vuruşuyla takımını öne geçirdiğinde Hollanda ilk kez bu turnuvada gördüğümüz sıkıcı futbolunu oynamaya devam ediyordu. Orta sahada Rios ile ayakta durmaya çalışan ve Hollanda’nın müthiş savunması karşısında hücumda çoğalamayan Uruguay sahadaki tek ve büyük yıldızı Forlan’ın müthiş şutunda ve Stekelenburg’un hatasında golü yakalasa da maçı Portakallar’ın kazanacağını görebiliyorduk.
Bert van Marwijk, De Jong’un yerine oynattığı De Zeeuw’u çıkartıp Van der Vaart’ı oyuna aldığında rakip kale önünde daha etkili olmayı seçerek doğru bir hamle yaptı ve ödülünü de aldı. Sneijder hakemin ofsaytı süzemediği pozisyonda takımını öne geçirirken, Kuyt’ın güzel ortasında Robben’in müthiş kafası Hollanda’yı finale taşıdı.
25 maçtır yenilmeyen bir Hollanda var karşımızda. Danimarka’yı, Japonya’yı, Kamerun’u, Slovakya’yı, Brezilya’yı ve sonunda eksik Uruguay’ı yenerek finale gelen ama bu satırın yazarına “futbol ne büyülü, ne güzel oyun” dedirtmeyen bir takım...
Kazanan hep mi haklıdır?
Sıkan Portakal
07 Temmuz 2010 12:20