Maçın galibi belliydi... Endüstriyel futbol dünyasının güçlü markası menajer Mendes, hangisi galip gelip tur atlasa “kazanan adam” olacaktı. İki takımda toplam 14 futbolcusu bulunan bir “kurt” için bundan daha güzel bir av partisi olabilir miydi? Elbette olamazdı!
Partinin Madrid’deki ilk ayağında Atletico, Braga’yı elemiş mağrur bir takım yerine dağınık, şaşkın ve etkisiz bir konukla karşılaştı.
Carvalhal’ın sakatlık ve formsuzluklar yüzünden on biri belirlemekte kararsızlık yaşadığını gördük. Sakatlıktan dönen ve henüz güven vermeyen İsmail’i kulübede tutup savunmanın sol kanadında Veli Kavlak’ı görevlendirmesi bunun en belirgin örneğiydi. Salvio’nun iki golü sağdan, Beşiktaş’ın solunda Veli’nin kontrol ettiği alandan geldi. Portekizli hoca, oyuncu tercihinde ağır bir bedel ödemek zorunda kaldı. Bir de Adrian’ın golü var... Necip’in körlemesine kendisine ikram ettiği topla buluşan Adrian, Ernst, Sivok, Egemen’in arasından slalom yapar gibi geçip çok rahat bir vuruşla skoru zenginleştirdi.
Mustafa Pektemek’i santrfor olarak sahaya sürmekle, Braga maçının aksine, hücuma katılmak, oyuna ortak olmak isteyen Carvalhal’ın düşüncesi başlangıçta doğruydu. Ne var ki Mustafa da Quaresma da beklenen performanslarının çok altına düştüler. Mustafa Pektemek’in uluslararası maç deneyiminin yetersizliği, şutsuz bir maç çıkarmasına neden oldu. Quaresma ise maşallah (!) kendine iyi bakmış, biraz kilo da almış gürbüz bir çocuğa dönmüştü... Takımdan ayrı bir anlayışla bireysel denemelere girişti. Her defasında başarısız oldu... Söylemesi acı ama, Beşiktaş’ın ağzındaki çürük bir diş gibiydi. Öte yandan Ernst, Necip ve topla en çok buluşan oyuncu Fernandes de Atletico Madrid’in orta alandaki baskılı, organize oyunu karşısında hiçbir varlık gösteremediler...
Beşiktaş’ın hücumda top tutamaması, kanatlarını oyuna katamaması doğal olarak Atletico Madrid’in kolayca oyun üstünlüğünü ele geçirmesine yaradı.
Carvalhal, koca bir ilk yarıyı harcayıp üç farkla geriye düştükten sonra uyanabildi. İkinci yarıda İsmail’i oyuna alıp Quaresma’yı duşa göndermesi doğru ve gecikmiş bir karardı. Holosko’yu oyuna alırken de geç kalmıştı.
İkinci yarıda daha kişilikli, olabildiğince daha baskılı ve dirençli oynayan takım Beşiktaş’tı. Simao ile golü bulup başka pozisyonlara da girdiler... Ama olmadı...
Bizce atı alıp Üsküdar’a ulaşan takım Atletico...
İnönü’de gol yemeden 2-0 kazanmak o kadar kolay değil!
Yine de rövanş için şimdiden “Kolay gelsin!” diyelim.
Geç kaldın Carlos
09 Mart 2012 11:15