Maç başladı, gol dakikasına kadar daha iyi mücadele eden, rakibe geniş alan bırakmayan, daha baskılı oynayan bir Beşiktaş vardı sahada... Yani 'Bundan iyisi can sağlığı' dedirtecek bir Beşiktaş...
Ama gol Beşiktaş'tan değil, Atletico Madrid'ten geldi...
Golden sonrası alıştığımız ve tekrarından üzüntü duyduğumuz aynı senaryo;
Yani nafile çaba...
Niye böyle oluyor?
İyi başladığımız, 'bu defa tamamdır' dediğimiz maçlarda bile niye boyumuzun ölçüsünü alıyoruz...
Ne oldu bize, ne oldu bizim takımlara...
Örneğin o kadar atak oynadık, bir defa savunmanın arkasına sarkamadık...
Atletico Madrid bir defa sarktı, golü attı...
Beşiktaş savunmasının arkasına sarkan kim? Bir Türk oyuncu, Arda...
Ama bizde oynarken, G.Saray'da oynarken sarkıyor muydu? Elbette hayır...
Sözün kısası oyun anlayışımızda, mantığımızda, taraftarlık duygularımda farklılıklar var...
BU DAHA İYİ GÜNLERİMİZ
Biz zoru seviyoruz, biz çalımı seviyoruz, kalabalıklar arasında kaybolmayı, topu kaybetmeyi seviyoruz...
Oysa Avrupalı'nın temel prensibi 'tek top' oynamak... Buna oynamak için boş alan yaratacaksınız, hareketli olacaksınız...
Yapamıyoruz bunları... Gelen yabancı hocalar da yaptıramıyor...
Yabancı futbolcular derseniz, 'üzüm üzüme baka baka kararır' misali, bizi gördükçe iyi yanlarını unutuyorlar, bizim kötü yanlarımızı hızla kapıyorlar...
Ondan sonra 'Edu mu oynasın, Mustafa mı, Holosko erken girdi, geç girdi' diye kendi kendimize 'geyik' yapıyoruz...
Bir anlamda kendimizi kandırıyoruz...
Baksanıza yıllar geçse de ne yanlışlarımız geçiyor, ne de hayal kırıklıklarımız...
İnönü akşamında da yeni bir şey olmadı...
Hayal kırıklıklarımıza bir yenisi eklendi...
Öyle ki, sanki bu günlerinde arayacağız...
2013-2014'te UEFA kriterleri başlıyor...
Türkçesi şu;
Şahıslara, futbolculara borcu olan, ödemekte geciken kulüp Avrupa kupalarına katılamaz...
Anlayacağınız, kendimizin çalıp kendimizin oynayacağı bir futbol ortamına hazırlıklı olun...
Geçmiş olsun Beşiktaş, geçmiş olsun Türk futbolu...
Bu daha iyi günlerimiz...
Yıllar geçse de
16 Mart 2012 11:12