İki hafta önce yine bu sütunlarda "Ne kadar transfer yaparsa yapsın Galatasaray'daki en önemli üç kişi Terim, Arda ve Baros'tur" demiştim. Görüşüm aynen devam ediyor. "Ruh geri geliyor" deniyor ya o ruhu sadece işin tam göbeğinde olanlar, yıllarca yaşayanlar bilirler. Terim, tartışılmaz bir biçimde ruh uzmanıdır. 'Cimbom ruhu'nun göz kırpmasının asıl nedeni Terim'dir.
Arda henüz bekleneni veremiyor. Ancak sakatlıklar belini bükmezse Arda, tek başına takımını ayağa kaldırır. Liverpool'a iki gol atmak zor iştir. Baros büyük golcü olduğunu bir kez daha gösterdi. Nereye, ne zaman gideceğini biliyor. Rakip kaleye ve kaleciye bakarak topu atacağı köşeyi belirliyor. Kendisini marke eden oyuncudan kurtulmasını çok iyi beceriyor. Ah bir de sürekliliği olsa. Ah bir de az sakatlansa. Terim onu adam eder. Liverpool maçında ilk sinyalleri aldık.
Aynı maçta defansın sağındaki Ujfalusi hoşuma gitti. İleri işini de geri işini de iyi yapıyor gibime geldi. Umarım bizi yanıltmaz. Hep söylüyorum Selçuk Galatasaray için büyük kazanç. Orta alanda topa yön veriyor. Melo'nun kaliteli oyuncu olduğunu hepimiz biliyoruz. Selçuk-Melo işbirliği Galatasaray'ı muhakkak ki daha iyi noktalara taşıyacaktır. Elmander için biraz beklememiz gerekir.
Benim Galatasaray ile ilgili endişem defansın göbeğinde ve ileri ucun sağ kanadında. Terim Colin Kazım'a güveniyor, inanıyor. Benim tereddütlerim var. Servet ve Gökhan Zan da top yere indiğinde bocalıyorlar. Kanımca asıl transfer stoper bölgesine yapılmalı ve de sağ kanat gözden geçirilmeli.
Beşiktaş'a emanetçi teknik direktör
Tayfur Havutçu, Metris'teyken takımın başına bir başka teknik direktör getirmek elbetteki kahredici bir durum. Ancak bu koşullarda yapılacak başka da bir şey yoktu. Tayfur'un tutukluluk halinin ne zaman kalkacağını nasıl bilebiliriz. Süreç ya uzarsa... Böyle bir risk üstlenilebilir mi? Yönetim içi sızlaya sızlaya da olsa B planını uygulamaya koydu. Yapacağı bir şey yoktu, çaresizdi.
Önce hemen belirteyim; Koch teknik direktör değil, fizik kondisyon hocası. Futbolcuyu psikolojik, teknik ve taktik yönden hazırlamak bambaşka bir iştir. Koch, bu yönleriyle uzman değil. Koch'un olmaması son derece doğru. Daum'a oldum olası kanım ısınmadı. Daum olasılığının konuşulması bile beni sinirlendiriyordu. Çok şükür o da olmadı. "Portekizli biri olsun. Yabancılarla iletişimi kolay kurar" deniyordu. Öyle de oldu. Bu Carvalhal'i tanımam etmem, kariyeri sıradan. Anladığım kadarıyla emanetçi bir teknik direktör. Tayfur Havutçu gelince koltuğu teslim edip bir alt göreve geçecek. Emanetçi teknik direktör ile bir takım ne kadar başarılı olur doğrusu bilemiyorum. Bu Carvalhal, Beşiktaş'ı, Türkiye'yi hiç bilmiyor. Yurt dışı denemiyi Yunanistan dışında yok. Kendisine muhakkak ki Beşiktaş'ın yardımcı antrenörleri yol gösterecek. Zorlu bir yolda bu kervan Carvalhal ile acaba nasıl yürüyecek.
Benim formülüm şöyleydi: Mustafa Denizli'yi takımın başına teknik direktör olarak getirmek, Tayfur hocayı da aklandığında idari direktör olarak görevlendirmek.
Yönetim "Carvalhal" dedi. Tereddütlerim var.
Kocaman dertler
Aykut Kocaman'ın yerinde olmayı şu anda hiç kimse istemez. Hocamızın işi çok zor. Futbolcularının motivasyonunu nasıl sağlayacak? Onları fizik ve mental olarak üst düzeye nasıl getirecek? Kafalardan şike düşüncelerini nasıl uzaklaştıracak?
Görüyoruz transfer çalışmaları bıçak gibi kesildi. Hangi hedefle futbolcu peşinde koşacaklar. Ayrıca da hangi futbolcu şu karmaşık ortamda Fenerbahçe'yi tercih edecek. Gelmek için göbek atan Yobo bile kenara çekildi. Belirsizlik muhakkak ki en çok futbolcuları perişan ediyor. Yabancı futbolcuların kendilerini boşlukta hissetmemeleri mümkün mü? Çok tatsız bir ortam.
Emenike'nin Spartak Moskova'ya satılması her türlü olumsuzluğun üstüne tuz biber oldu. Bu transfer haliyle bazı iddiaları da gündeme getirdi. "Demek ki küme düşürüleceklerine dair bilgi aldılar" şeklindeki düşünceler daha da yoğunlaştı. Böyle bir ortamda yabancı futbolcuların kendilerine takım aramaları kadar doğal ne olabilir.
Lugano'yu Roma, Lazio ve hatta Juventus'un istediği haberleri yeniden manşetlere taşındı. Lugano çıkarı neredeyse hemen koşarak gider. Lugano'yu da bir türlü sevemedim. Milli Takım'dan arkadaşı Sebastian Abreu Uruguay'ın Copa Amerika şampiyonu olması sonrasında Lugano ile ilgili şöyle konuşmuş: "Takımımıza verilen fair-play ödülünü Lugano'nun teslim alması Usame Bin Laden'e barış ödülü vermeyle aynı şey."
Sebastian, Lugano'yu ezbere biliyor. Fair-play'in olduğu yerde gerçekten Lugano'nun ne işi var. Lugano'ya talep varsa ben sorumlu olsam hiç düşünmeden hemen, "Yallah" derim.
Acıların çocuğu Yattara!
Yattara Fanatik'ten Tunç Kayacı'ya içini dökmüş. Eski takımına sitemler etmiş. Kendisini Alex ile karşılaştırmış. "Fenerbahçe Alex'i böyle mi uğurlardı?" demiş. Trabzonspor'a yaptığı fedakarlıkları(!) belirtmiş. Takımdaki gruplaşmaları, hocasıyla arasındaki sorunları anlatmış. Takım arkadaşlarından pas alamadığından dert yanmış. Yönetimin alacaklarını tam olarak ödemediğinden bahsetmiş.
Vay be, Yattara acıların çocuğuymuş da haberimiz yokmuş. "Bir dokun bin ah dinle" derler ya işte aynen öyle. Bu Yattara demek ki hiç aynanın karşısına geçmiyor. En çok garibime giden de kendisini Alex ile aynı kategoride görmesi. Alex'in Fenerbahçe'ye verdiklerinin acaba 5'te 1'ini Yattara Trabzonspor'a verebildi mi? Ne oynadı, ne yaptı? Takımına ne kadar katkıda bulundu? Özellikle son yıllarında takımına kaç maç kazandırdı? İstikrarsızlıkta bir numara. Hangi maçta ne vereceği hiç belli değil. Özel yaşantısı da problemli.
Yattara kardeş, kusura bakma ama sen Alex'in tek pabucu bile olamazsın. Bir de utanmadan arkadaşlarını, yönetimini, teknik direktörünü suçluyorsun. Bak söyleyeyim sana, bu kafada gidersen yeni takımın Al-Shabab da seni yakın zamanda postalar.
Mahkeme ve kamuoyu etkilenecek
Etik Kurulu, Hukuk Kurulu, Tahkim Kurulu ve Futbol Federasyonu'ndan şike soruşturmasıyla ilgili 9 Eylül'e kadar karar çıkacak. Bu karar ne şekilde çıkarsa çıksın, mahkeme ve kamuoyu bundan ister istemez etkilenecek.
"Şike yok" kararı çıkarsa kamuoyunda "Vah yazık edildi tutuklananlara" yargısı egemen olacak. Mahkeme kaçınılmaz bir biçimde bunun etkisinde kalacak. Metris'teki tutukluların salıverilmesi için son derece uygun bir ortam oluşacak.
"Şike var" kararı çıkarsa gözler bir anda mahkemeye çevrilecek. Mahkemenin işi kolaylaşacak. Metris'tekilerin umut ışığı önemli ölçüde azalacak.
Etik, Hukuk ve Tahkim'de çok değerli hukukçular ve de genellikle spora yakın kişiler bulunuyor. Kurul'dakiler şu anda gece gündüz dosyaları inceliyorlar. Bence buradan çıkacak karar her şeyden önce vicdanları rahatlatmalıdır.