Braga ile eşleşildiğinde tur için heveslenmiştim. Çünkü rakibi avucunun içi gibi bilen doğma büyüme Braga’lı Carvalhal’ın yanı sıra Beşiktaş’ın Portekizli futbolcuları da Euro 2012 kadrosuna girebilmek amacıyla bu maça ekstradan motive olacaklardı.
Zaten geçen yılın sürpriz UEFA finalisti Braga bir nevi Portekiz’in Gençlerbirliği tadında bir takım. Liginde hiç şampiyon olamayan ama son yıllarda bütçesinden çok daha büyük işlere imza atan Braga ilk 11’inde toplamda 57 kez Portekiz A Milli formasını giymiş oyuncular vardı. Beşiktaş 11’inde yer alan 3 Portekizli ise toplamda 124 kez Portekiz A Milli Takımı’nda oynamışlardı. Fernandes’in hem yaşını hem de daha önce geçirdiği şanssız sakatlıklardan sonra siyah beyaz formayla yakaladığı harika form grafiğini hesaba katarsak, Socrates’i hatırlatan bu siyahi futbol harikasının Portekiz formasını çok daha fazla giyebilecek kalitede bir yetenek olduğunu herkes farkında.
Son 6 lig maçında 6 galibiyet alan ve lider Benfica kadar puan toplayan Braga, oyuncuların bireysel yeteneklerinin toplamından daha yetenekli bir takım. UEFA Kupası’nda da finale Fernandes gibi bir özel yetenekten çok bu “takım yeteneği” özelliğiyle kaldı.
FERNANDES FARKI
Ancak Beşiktaş’ın bireysel açıdan Braga’ya göre daha yetenekli olan ilk 11’i, takım gibi oynamayı başardığı ölçüde bu turu geçmeye daha yakın kaliteye sahipti. Bu kalite farkını Braga’nın teknik direktörü Jarolim de farkındaydı. O yüzden fazla risk almadı. Ancak futbolda risk almamak bazen en büyük risktir. “Carvalhal’ın santrforsuz satrancı” kadar Braga’nın 10 kişi kalması da Jarolim’in risk almadığını sanarak yarattığı riski katmerledi. Geçen sezonki UEFA finalinde Braga’nın bir Fernandes’i olsaydı, o final bambaşka olabilirdi. Dün gece de kayınvalidem örneğinde şahit olduğum gibi, “Braga satrancının veziri” Fernandes özel kalitesiyle, daha önce hiç futbol izlememiş bir kişinin bile dikkatini çekebilir, ona futbolu sevdirebilir.
Fernandes orkestra şefliğindeki Beşiktaş, UEFA’da Türkiye’ye göre daha iyi oynuyor, daha güzel futbol notalarıyla hem futbol yüreğine hem de futbol aklına hitap ediyor. Özellikle “taktiksel akıl” bağlamında UEFA Ligi’ndeki Beşiktaş ile Türkiye Ligi’ndeki Beşiktaş arasında Dostoyevski’nin düşman kardeşleri Alyoşa Karamazov ile Dimitri Karamazov arasındaki çelişkiyi andıran bir fark var. Hâlbuki Beşiktaş’ın tarihi borçtan kurtulabilmesi için her sezon Avrupa kupalarına mümkünse de sürekli Şampiyonlar Ligi’ne katılması gerekiyor. Türkiye Ligi’nde de performansını Avrupa’da sürekli olmak hedefiyle yükseltmesi gerekiyor.
Portekiz satrancı
15 Şubat 2012 11:12