Futbol bir top tepikleme oyunundan fazlasıdır ve son zamanlarda kulüpçülük temelinde düşmanlaşılan, kamplaşılan iklimin tepiklenen topun dikişlerini gevşetmesine fena halde içerliyor insan...
Kabul, uluslararası ticaretin baş aktörü kuruluşların ana pazarlama kanalı özelliğiyle bir büyük reklam sahası olsa da aslında yeşilin doğallığını anlatır. O yüzden ırkçılık, din, dil ayrımcılığı gibi insanlığın temel sorunlarını hızlı ayrıştırma politikasının en çabuk işlediği alandır.
Dünya savaşı yıllarının, soğuk savaş döneminin insana verdiği zararın güncelleşmesinin karşısında bir göğüste yumuşatma işidir. Misal gerginliğinizi yazılı kurallar bütünü dahilinde ülkeniz içinden seçtiğiniz maharetli 11 adamın rakip bellediğiniz diğer ülke 11 adamına karşı galip gelmesiyle azaltabildiğiniz için önleyicidir futbol...
Son yirmi yılda futbolun yıldızları çeşitli vesilelerle yeşil sahaya çıktılar. Yoksulluğa karşı, AIDS'e karşı, çocuklar için, savaş mağdurları için özel maçlar düzenlendi. Zidane, Figo, Ronaldinho, Messi gibi özel adamların mesai verdikleri futbol organizasyonları izledik. Hakemler top oynamasa da yardım kuruluşlarının elçiliğinde seyahatler ettiler. Afganistan, Irak ve Gürcistan'da savaşlarda sakat kalan insanları top oyunuyla hayata bağlama işini bizzat FIFA üstlendi.
Barcelona, Afrika'da futbolcu avları dışında, sadece yardıma muhtaç çocuklar için özel kamplarda süreklilik arz eden hizmetler veriyor. Atletico Madrid, Nikaragua'daki sorunların bir kısmına el attı.
Formula 1 pilotları hemen her yarış öncesi gittikleri ülkelerde yardım amaçlı maçlar yapar binlerce insanın önünde bilhassa çocukların sorunlarına değinilmesine futbol topunun büyüsünü kullanarak önayak olurlar...
Samuel Eto'o, Zaragoza'nın ırkçı topluluğunu protesto ederken, bu illete karşı dünya aynı duyguları taşıyordu. Futbol artık sadece büyük kuruluşların insanlığın dertlerine merhem olduğu bir araç değil, bağımsız çalışma örgütleri de yaraları sarmak için uğraşıyor. Son zamanlarda adından söz ettiren Footbal Love isimli inisiyatif yeryüzünün hemen her yerinde ilginç işlere imza atıyor. Guatemala'da iki sokak arasındaki boş bir arazi üzerinde inşa ettikleri bir oyun alanı sayesinde onlarca çocuğun hayalini gerçekleştirdiler.
Bunun bir misyonerlik faaliyeti olduğu şüphesine kapılanlara hemen bir açıklama yapalım; hizmetler verilirken herhangi bir propaganda yöntemi seçilmiyor ve her dinin olduğu ülkeye gidilerek oyunun birleştiriciliği üzerinde duruluyor.
Bir başka sivil inisiyatif ise İngiltere merkezli Action Aid...
Afrika'nın sefalet haritasınıdaki açlık, kadın hakları, sağlık ve eğitim sorunlarını çözmek için çaba gösteren ekibin geçtiğimiz günlerdeki çalışmalarından birinde daha ilginç bir detaya rastlandı.
İnsanların hâlâ ilkel şartlarda yapılmış evlerde yaşadığı yoksul bir bölgeye okul inşa etmeye giden grup, boş zamanlarında futbol oynarken daha önce futbol hakkında bilgi sahibi gibi görünse de sadece fikirleri olan çocukların ilgisi karşısında bir deney yapmayı denediler.
Önce topu onlara uzatarak kendilerini taklit etmelerini istediler. Sonuç akıl almaz derecede başarılıydı. Sonra ellerindeki küçük kamerayı 11 yaşındaki bir çocuğa verip, arkadaşlarını çekmesini istediler.
Bu sefer durum daha bir etkileyiciydi. Ufaklık daha önce futbol maçı rejisi izlememiş olmasına rağmen elindeki minik kamerayla oyunu usta bir kameraman gibi takip ediyor. Topu ve çevresindeki oyuncuları kadrajdan kaçırmadan çekim yapıyor ve hatta gol olduğunda golün sahibinin sevincine yakın girerek içgüdüsel bir refleks gösteriyordu. Topu kovalarken taklit yeteneklerini kullanan çocukların konu futbol dışı bir işleve geldiğinde ne kadar maharetli olduğunun kanıtıydı yaşananlar.
Onlarca benzer hikâye bir araya getirilebilir. Tribünde babasını taklit eden çocuklar, halı sahada TV'de gördüğü futbolcu gibi şut atmaya, sevinmeye çalışanlar mesela...
Ülkede geçen hafta Almanya maçı gündemini yaşadık. Orada doğup büyüyen ve hâlâ yaşayan çocukların bizim milli takımı seçme gerekliliği tartışmalarını yaparken birçok asıl meseleyi ıskaladığımızı fark ettik. Mesela, aynı sistemin ürünü olan; göremediğimiz onlarca mühendis, mimar, politikacı, hukukçunun varlığını hatırlatmıştı futbol bize... Mesele derinlikli ve irdelenmeye muhtaç olduğu için, futbol basit bir oyundur, ama karmaşık sonuçlar doğurur diyerek mevzuya dönelim...
Yıllar önce Almanya ile oynanan bir maç öncesi onları yenebilecek miyiz sorusuna 'Ne hakla?' cevabını veren Gündüz Kılıç ne kadar haklıydı.
Kılıç, onlarda olan kulüp, lisanslı sporcu, yeşil saha sayısıyla bizdeki rakamları ortaya koyup 'Ne hakla?' cevabına ulaşıyordu.
Aradan yıllar geçti, yine aynı oranlarda işliyordu sporcu, kulüp ve tesis sayısı... Değişen bir şey olmasa da onları yenebilmekten, geçici mutluluktan söz ediyorduk yine...
Gazeteleri okuyup, TV tartışma programlarına kulak verdikten sonra eve dönerken 2006 Dünya Kupası günlerine dönüp kendi özeleştirimi yapmak istedim. Tüm yerleşim birimlerinin bisiklet mesafesindeki yeşil sahalar, futbol okulları geçti zihnimden ta ki bir bir büyük inşaat firmasının reklamını duyana kadar gülümsüyordum.
Her şey var, spor alanları yalandan vardı reklamın "içindekiler" bölümünde... Son 15 yılda yapılan yüzlercesinden hangisinin ortasında göl, şelale, yapay boğaz bile varken aynı zamanda cimlendirilmiş futbol sahası da vardı? Hangi sitenin çocukları kendi kulüplerini kurup, formalarını yaptırmışlardı?
Her şeyden acısı büyüklerinden aldıklarını taklit edecek bugünün çocuklarının şehirleşme projelerinde de yer bulamayacaktı.
'Ne hakla?' çıkışı hâlâ kıymetli bir sözcük, yarın da kıymetinden kaybetmeyecek ne yazık ki!
Siz bu yazıyı okurken Almanya maçı sonucunu biliyor olacaksınız, kazanan Türkiye olsa bile verdiği küçük mutluluk bir yana Baba Gündüz'ün 'Ne hakla?' serzenişinin canlılığını yitirmediği üzerine birkaç dakika düşünün derim...
Niye hak etmiyoruz?
09 Ekim 2011 13:37