Bu manzarayı geçmişte Avrupa kupası maçlarında görürdük. Rakip gelir, daha maç başlar başlamaz kontrolü ele alır, topu sahada dilediği gibi dolaştırır, ezici diyebileceğimiz bir üstünlüğü kurar, tabii bunları yaparken de gözlerimizin pasını silercesine futbol oynardı ya...
Ve biz de biraz hayıflanarak ama gıpta edip hakkını da vererek o rakipleri izlerdik ya... İBB, dünün ilk yarısında işte öylesine bir gösteri sundu Kadıköy'de. Bu ligin standartlarının üzerinde bir takım birlikteliğini sergiledi. Sahanın her bölgesini, Fenerbahçe ile kıyaslanmayacak ölçüde iyi kullandı. Alan paylaşımı, oyun organizasyonu, takım savunması, kolektif hücum anlayışıyla adeta bir La Liga takımını çağrıştırmaktaydı. Çünkü bu saydıklarımın dışında tıpkı İspanyollar gibi yoğun bir pas trafiğini sahaya yansıtarak oynamaktaydı. Bu bölümdeki tek eksiği goldü. Aslında öne geçecek pozisyonları da bulmuştu. Ama Volkan, çoğu zaman yaptığı gibi takımının kendisine gereksinim duyduğu anlarda devreye girmiş, skorun dengede duruşunu sağlamıştı.
Fenerbahçe oyunun bu bölümünde sahada yoktu. Mahmut, Alex'i kilitlemiş, Marsin Kus-Viska ikilisi sağa, Doka-Ekrem ikilisi sol kulvarları kapatmıştı. Fenerbahçe ne kanatlardan gelebiliyor, ne ortadan gidebiliyor, ne de dışarıdan şut atabiliyor. Üstelik Orhan-Gökhan ikilisinin birlikte atağa kalkışlarında, arkaları boş kaldığı için sağ taraftan bir de atak yiyordu. Devrenin golsüz bitmesi, Fenerbahçe'nin oynadığı oyundan değil, şanslı gününde oluşundan kaynaklandı.
Aykut Kocaman, ikinci yarıya iki değişiklikle girdi. Orhan-Sezer ve Semih-Bienvenu değişiklikleriyle. Gökhan'ı sağbeke çekti. Sezer'in Baroni'nin soluna yerleştirdi. Golü erken bulunca da Fenerbahçe kendisine geldi. Dakika 47'ydi. Stoch soldan aldığı topla içe kat etti. Ceza alanı dışından vurdu ve Fenerbahçe öne geçti. 58. dakikada bu defa yine ceza alanı dışından Alex'in köşeyi bulan nefis şutunda gol gelince, oyunun rengi bir anda değişti. Fenerbahçe o ana dek ceza alanı içinde hiçbir etki sağlayamamasına karşın, iki dış şutla şimdi 2-0'lık avantajın sahibiydi. Büyük takım olmak, bireysel yeterliliği yüksek, klas oyuncularla oynamak işte böyle bir şeydi. Fenerbahçe, vasat oynarken bile, özellikli oyuncuları sayesinde her zaman potansiyel tehlikeydi. Ardından oyun kalitesi de yükseldi. Fenerbahçe artık daha istekli, daha coşkulu, daha organize oynamakta ve rakip kaleye daha etkili gelmekteydi. 70. dakikada bu defa ceza alanı içerisinden Gökhan Gönül'ün golü geldi.
Enteresandır, üst üste gelen gollerle sarsılmasına karşın İBB hâlâ pes etmemişti. Hâlâ iyi oynamak ve gol atmak isteğindeydi. 79'da Webo klas bir kafa golüyle skoru 3-1'e getirdi. 86'da yine Webo, bu kez Volkan'ın hatasından yararlanıp topu filelere gönderdi. Şimdi Fenerbahçe'yi sıkıntı basmıştı. İBB yükleniyor, bu defa beraberliği kovalıyordu. Ama uzatmada Baroni'nin frikik golüne engel olamayınca skor belirlendi. Ve bu keyifli maç sonrası Fenerbahçe puan farkıyla liderliğe yükseldi.