Çok önceden belirlenmiş bir durum nedeniyle dev maçı Almanya'da televizyondan izlemek zorunda kaldım. Bu benim için çok az rastlanır, hatta hiç olmamış bir durumdu.
Ama Galatasaray'ın hali son 12 yılda yaşadıklarından farksızdı. Sarı-Kırmızılı takım, ilk 15 dakikadaki derin uyku durumunun bedelini çok ağır ödeyecekti. Fenerbahçe'nin maçta etkili olduğu bu tek bölümde yediği iki golün altından bir türlü kalkamadı.
İki gol de çok güzeldi. Özellikle ilkinde Musa Sow'un becerisi her türlü takdirin üzerindeydi. Ancak Galatasaray savunmasının dışarı çıktı diye topu takip etmeyişi sonrasında da gelen ortayı engelleyecek bir şey yapamayışı golde etkendi. Alex'in nefis vuruşuyla gelen golde ise bu kez topun ona Ujfalusi'den gelmiş olması Galatasaray için acı verici bir durumdu. Sarı-Kırmızılı takım adeta kaderden kaçılmaz der gibi bir durum yaşıyordu.
Fenerbahçe'nin oyundaki etkinliği gollerin ardından sadece bir 5-10 dakika daha sürdü. Sonrasında bu oyun neredeyse Galatasaray lehine tek kale maça döndü. Kabul etmek zorundayız ki, son yıllarda Sarı-Lacivertli takımın Galatasaray karşısında bu kadar pasif bir 60-70 dakika yaşadığına hiç tanık olmamıştık. Özellikle ikinci 45 dakikaya Sarı-Lacivertli takım, sanki zaman öldürmek için çıkmış gibiydi. Devamlı oyunun boşluklarına sığınmaya çalıştılar. Hatta oyuncu değişikliği sırasında Stoch'un sağdan çıkması neredeyse yarım saat sürdü! Maçın başında hesabını çok iyi yapmış gibi görünen Aykut Kocaman, bu çok uzun sürede oyunu seyretmekle yetindi.
Galatasaray maça başlarken ne kadar yanlış bir durumdaysa, sonrasında o denli şaşırtıcı biçimde ayağa kalktı. Ve ezeli rakibini adeta sahadan sildi. Ancak bu sadece çaba olarak böyleydi. Gole dönük organizasyonların yetersizliği ve beceri eksikliği yüzünden bu büyük çaba pek de karşılığını bulmadı. Artık bu maçın Sarı-Kırmızılı takımın yenilgisiyle bitmesi imkansızdı. Bunu sağlayan da uzun zamandır rakip kale önünde görmeye pek alışkın olmadığımız Hakan Balta oldu. Bu arada Milan Baros'un Galatasaray formasının ne kadar pahalı olduğunu biraz öğrenir gibi olması ilginçti. 50 metre top kovalayıp takımının gol yemesini önleme çabası buraya geldiğinden beri ilk kez gördüğümüz bir olaydı.
Doğrusunu isterseniz gerek objektif koşullar, gerekse öteki etkenler açısından artık Galatasaray bu maçı kazanır denilecek türden bir karşılaşmaydı. Ancak Sarı-Kırmızılı takımın ilk bölümdeki derin uyku hali bunu önledi. Sonrasında Fenerbahçe'nin durumu hazindi. Yaklaşık 70 dakika ezeli rakiplerinin oyununu seyrettiler. Futbol oynamayı bir yana bırakın, çaba olarak dahi Galatasaray'a hiçbir karşılık veremediler. Bu maçtan yenik çıkmamaları şanslarıydı.
Hakem Bülent Yıldırım, bu zorlu karşılaşmayı başarıyla yönetti. Emre Belözoğlu'na ilk sarı kartı ancak üçüncü harekette gösterebilmesi, ikinciyi de göstermekten kaçınması hakemlerimizin Şükrü Saracoğlu standardı haline getirdikleri bir olaydı.
Kaderden kaçılmaz derken...
18 Mart 2012 12:50