Johan Cruyff'un takımı şiir gibi futbol oynuyordu ta ki Capello'nun Milan'ı 94'te Atina'da Barca'ya 4 atana kadar, Cruyff fırtınası sarmıştı Barcelona tutkunlarını...
Elindeki jenerasyonun değişimiyle birlikte yerini Bobby Robson'a, sonra o da Louis Van Gaal'e bıraktı. Yerden ayağa hızlı paslarla etkili, göze hoş gelen hücum oyununu Barcelona'da Cruyff ekol yapmıştır.
Yıllar yılı Barcelona hep Cruyff öğretisiyle yönetildi. Takımı hep büyük futbol adamları çalıştırdı..
Zincir'i kopartan tek bir yanlış karar dışında Barcelona hep yukarı çıkan bir takımdı..
Lois Van Gaal üç yıllık görev süresinin ardından Barcelona'ya veda ederken, kulüp, takımın başına Serra Ferrer'in getirildiğini açıklıyor, şehrin öbür tarafında ise yıllardır Robson ve Van Gaal'le kah tercüman kah yardımcı olarak çalışan Jose adındaki bir adam eşyalarını topluyordu. Daha Robson döneminde birinci adam olmak için tırnaklarını kemiren Jose, Van Gaal döneminde bile yakalamadığı bu şansın, Ferrer ile birlikte bu kulüpte asla elde edemeyeceği bir şey olduğunu hissetmişti. Burada öğreneceği hiçbir şey kalmamıştı.
Serra Ferrer ile çalışmayı asla kabul edemezdi ve ülkesinin yolunu tuttu.
2000 yılında içinde büyük bir burukluk ve hırs ile Barcelona şehrini terk eden Portekizli tam 10 yıl sonra çarşamba akşamı Nou Camp'ı arkasında kırık ve buruk bir topluluk bırakarak bir kez daha terk etti.
Madrid'de Avrupa'nın en büyük kupasını kaldırma hayallerini yok etmişti İnter..
Hem de çağdışı bir Catenaccio oynayarak. 1994'te Milan'ın Avrupa şampiyonluğu hayallerini yok ettiği kara günün ardından, can sıkıcı bir başka not düşülmüştü tarihlerine...
Mesleğinde Mourinho kadar zeki, iyi dinleyen, izleyen ve öğrenen çok az insan vardır. Çokları çalışır zirveye koşmak için, ne yazık ki futbol kadar hiçbir sektörde dehanız sizi diğerlerinden farklı kılmaya muktedir olmaz. Jose Mourinho şanslı değil, şansını kendi yaratan adamdır. Boby Robson ile geçirdiği yıllar ona çok şey öğretmişti. Robson Barcelona'yı bırakırken, Portekiz'den beri yanında taşıdığı bu adamın öğrenmeye devam edeceği yerin kendi gittiği yer olan Eindhoven değil Barcelona olduğunu düşünüyordu. Louis Van Gaal'e şiddetle keşifçi ve gözlemci karakterini övdüğü Jose ile çalışmasını öğütlemişti.
Hollandalı teknik adamdan da çok şey öğrendi. Ne var ki, içindeki birinci adam olma tutkusu Van Gaal tarafından hiç hissedilmedi. Van Gaal'in yanlışlarını gördükçe bir gün bir büyük takımda birinci adam olacağına inanmıştı.
Onu Porto ile dünya futbol vitrinine çıkaran işte bu kendine güveni, Robson ve Van Gaal'in sezemediği kibiri, rakiplere karşı takındığı agresif tavırdan başka bir şey olamaz.
Bu satırların yazarı, onu önce politik bir kararla kovulduğu Benfica, sonra sıradan Portekiz takımı Uniao Leira'yı lig beşincisi yaptığı sezon ilk kez birinci adam olarak izledi. Bir Portekizli gazetecinin onunla ilgili bir yorumunu ise bugün hâlâ unutamıyor. "Jose birinci adam olarak, yaratılmış; Barcelona'yı bırakıp gittiği için onu hor görenlere, köyde traktör kullanan adam, şehirde otobüs durağını beklemez sözünü hatırlatmak isterim.."
Benfica başkanı, sonradan pişmanlığını dile getirdiği gibi, Mourinho'yu kovmasaydı, Portekiz'in Avrupa şampiyonu takımı Benfica olabilirdi.
Jose, risk alan bir adamdır. Deneyen, en iyi antrenmanın maç olduğu gerçeğine inanan bir futbol dehasıdır. Chelsea'yi çalıştırdığı dönem bir Newcastle maçını anlatıyordum. Stamford Bridge'de rakiplerini yıldırıcı 4-3-3'le zorlanmadan yere yapıştıran Chelsea, Newcastle karşısında bocalıyordu. Dakika 75 olmuş, eşitlik bozulmamıştı. O ana kadar 4-4-2'yi deneyen Mourinho oyuna birdenbire müdahale etti. Kenarda bekleyen Cole oyuna girdi ve 4-3-3'e geçildi. Takım ezberlediği oyunu 15 dakikada 3 golle taçlandırdı. Baş döndürücü bir geri dönüştü..
Özetle Jose Mourinho, futbolda sayılarla ifadesini bulan tüm sistemlerde oynayan takımlar yaratmıştır. Son Nou Camp Catenaccio'su onun kazanmak için çıktığı yolda analiz yeteneği ve cesaretinin ne denli cüretkar olduğunu bir kez daha gösterdi.
Eski hocası Van Gaal ile Madrid'de görülecek bir başka hesabı var mı bilemiyorum.
Sadece tahmin edebiliyorum.
Bu Mourinho'nun İspanyol futboluyla işi daha bitmedi.
Madrid'de kalırsa, şaşırmayın.