Şimdi geçen haftaya bakalım; derbi yaklaşıyor, iki tarafın da kazanmaları halinde üç puandan öte kazançları olacağı çok net ve teknik adamlar bunun bilincinde.
Ne yapıyorlar? Ortamı asla germeden, takımlarının oyun prensipleri ve stratejileri üzerinden söylemler üretiyorlar. Ne yapıyorlar? Bunun yıllardır oynanan yüzlerce derbiden farklı olmadığını, kazanmanın amaç, kaybetmemenin mazanç olduğunu vurgulamaya çalışıyorlar. Ne yapıyorlar? Kendi işlerine odaklanmayı tercih ediyorlar. Ne yapıyorlar? Sahada kazanmanın hesaplarını yapıyorlar, ortamı gererek gerginlik ve kriz sendromu üzerinden maça başlamıyorlar.
Ne oluyor? Harika bir İstanbul derbisi izliyoruz. Ev sahibi öne geçiyor. Sonra Kadıköy sendromu olduğu yazılıp söylenen konuk taraf, oyunun kontrolünü eline geçirip dengeyi sağlıyor. Doksan dakikaya 4 gol unutulmaz listelerine giren bir maç çıkıyor. Ne oluyor? Maç içinde konukların üzerine çeşitli maddeler yağıyor. Terim Hoca'nın alnına isabet eden bir tanesi yaralıyor. Ne oluyor? Maç sonunda Terim Hoca yıkıp parçalamadan konuyu futbol üzerinden götürüyor. Taraftara veya başka birtakım kişilere laf ve söz yollamadan sadece play-off sistemi olmasaydı, şampiyonluklarını ilan edeceklerini hayıflanarak dile getiriyor. Ne oluyor? Fenerbahçe taraftarı 20 dakikadan sonra topu rakibe teslim edip geriye gömülen takımının iyi mücadele etmediğini hissedip kabulleniyor beraberliği, taşkınlık olmuyor. Ne oluyor? Tüm derbi takımlarının statlarında olduğu gibi birtakım tuhaf insanlar küfür edip ortalığı karıştırıyor. Ne oluyor? Her derbi takımının sahasında olduğu gibi çoğunluk tertemiz ayrılıp gidiyor. Ne oluyor? Yine taraftar olay çıkaran, küfür edip çirkin davranan taraf olarak suçlanıyor; oysa çoğunun günahı yokken taraftar olmak öcü olmaya eş değer oluyor.
Başlangıçtaki tavırlar, akıl ve sakin tutum nedeniyle "yakışıklı" derbi. Tribün içindeki bazı tersliklerle hafif saçı başı dağılan ama oyunun senaryosu itibarıyla yakışıklı kalan bir derbi olarak kapatıyor pazar akşamını..
Peki sonra ne oluyor? Pazartesi günü konuk başkan basın tarafından şampiyon ilan edilmenin verdiği rehavetle olsa gerek taraftar gruplarını sosyolojik olarak sınıflandırıyor. Ahlaklı/ahlaksız kıvamından standart/ standart dışı'na bir yelpazede konuşunca ev sahipleri birden ısrarla üzerini kapatmaya çalıştığımız eski defterleri açarak başlıyor konuşmaya.. Sonra cevap geliyor, sonra karşılık buluyor o cevap..
Ne oluyor? 3 Temmuz süreciyle yok olup gitmekte olan futbol sevgisini ayakta tutmaya çalışan hocalar, futbolcular ve diğer saha emekçilerinin çabası sıfırlanıyor. Çünkü kavgaya o statlardaki çirkin azınlık sosyal veya konvansiyonel medya üzerinden ayrıca karşılık veriyor.
Bir hafta öncesinde ılımlı başlayan karşılıklı yemeğe misafir etme durumuyla zirveye çıkan derbi resmine gölgeler düşüyor. Buyrun yeni iki misafirlik konukluk günlerine yeniden kaos taşıyorsunuz.
Futbolu futbol adamlarının sağduyu ve oyun hevesi kurtarmaya çalışırken, yönetim katlarındaki hamaset ve kelime oyunları hırpalıyor!..
Geçmişte iki tarafın statlarda yarı yarıya bulunduğu bir dönem vardı. Hep anlatıp geçmişte yaşıyoruz biliyorsunuz. İşte o dönemlerde bir taraf diğer tarafın tribününde ya da sahada emniyet bazlı bir karmaşa olduğunda küfür yerine önce durumu öğrenmek için hep ağızdan bağırırdı; Hişt hey ne oluyor orada?!. diye..
Yapacak bir şey kalmadı. İşler tam düzene girme potasındayken buna ne dersiniz?
Hişşt hey ne oluyor orada?!.
PLAY-OFF MÜTHİŞ OLACAK
İnönü'de bir Bucaspor maçıydı. Portekizlilerden kurulan kadronun ilk birlikte oynayacakları maçtı ve Bucaspor'da işler pek iyi gitmiyordu. Portekizli çocuklar süper oynayıp farklı kazandılar. On yedi maçın hepsini kazanacakları tahmin ediliyordu. On yedi'de 17 yapacakları iddia edilirken kimseyi yalancı çıkarmadan 17 yaptılar ama galibiyet olarak değil puan olarak.
Sezon iyi geçecek, birbirine alışmış takım bu kez şampiyon olacak derken, sakatlıkların, talihsizliklerin art arda gelmesiyle yarıştan büyük ölçüde kopuldu. Sıkışık fikstürün üzerine yıkıldı günah, elde kaldı UEFA Kupasının çeyrek final kapısından dönme başarısı..
Bu kez yine işleri iyi gitmeyen, düşmesi neredeyse mucizelere bağlı bir takım geldi İnönü'ye.. Manisa'ya Portekizli çocuklar gol olup yağdı. İyimser hava var şimdi yeniden. Hoca üst üste maçlar yaparak hep yorulduklarını ama şimdi her şeyin eşitlendiğini söylüyor play-off öncesi ve bir bakıma üst üste iyi oyun ve galibiyetler vaadi gibi kendini bağlıyor.
Manisa maçındaki Q7 ve Fernandes performansına bakarken geçen yılın devre arasındaki Buca maçını hatırlamakta ve temkinli yaklaşmakta fayda var. Zayıf takımlara karşı patlayan Portekizlilerin çizdikleri karamsar tabloyu değiştirmek için ellerinde koca bir play-off kozu var şimdi..
Şampiyonluk pek akılcı tahmin olmaz ama 6 maçta 18 puan hedefiyle yola çıkıp bunu başarırlarsa tüm davalardan beraat ederler. Taraftar onları şampiyon ilan eder. Oyuncular değer kazanır, yeni yönetimin eli güçlenir. Ama yeni yönetimin gelir gelmez buna inandırması ve dirayetli bir duruş göstermesi gerekiyor. Carvalhal artık eşitiz diyorsa play-off müthiş olacak demektir. sanıyorum ben...
Hişt hey ne oluyor orda ?!.
21 Mart 2012 11:42