Bugün Hiddink'in Rusya'da becerdiklerini aktaracağız. Hiddink 2006'da Rusya'ya vardığında, nüfusu azalan, ama 1998 sonrasında ülkenin kişi başına gelirinin (nerede ise yarıya düştüğü düzeyden) şimdi petrol parası ile eskinin iki misline zıpladığı, ama Rus erkeklerinin de 'kendilerini öldürünceye kadar içki içtiği' bir ortam vardı.
Hiddink ilk iş olarak, Rus oyuncuları da aynen Kore'de yaptığı gibi futbolda 'özgür olmaya' zorladı. İktisatçılar tarafından 'Homo Sovieticus' adı ile sınıflandırılan Ruslar 'Ben sadece burada çalışıyorum!' şeklinde sınırlı bir iş tarifine sarılıyorlardı. Antrenörden korkmakla beraber, mafyadan daha fazla korkuyorlardı. Bu hayatın futboldaki sonucu, yan paslarla topu yakındaki takım arkadaşına atıp kimsenin kendilerine bağırmamasını sağlamaktı. Rusça tabir ile 'zaorganizovannost' yani 'aşırı organizasyon' mevcuttu. Hiddink baştan itibaren oyuncularla şakalaşmaya ve onları rahatlatmaya çalıştı. Örneğin bir oyuncuya ceza vereceği zaman oyuncuya arkasını döndürüyor ve birine, topu cezalı olanın kıçına nişanlattırıyordu, diğerleri de kahkahalarla gülüyorlardı.
Hiddink oyunculara kendi başlarına da, futbolda yaratıcılık düşünmelerini, daha riskli paslar kullanmalarını, kendilerine emir verilmeden sahada daha farklı yerlere hareket etmelerini telkin etmeye başladı. Adeta Marxism ve Leninizmi damarlarından dışarıya itiyordu.
Sonuç İsviçre'deki Euro 2008'de açıkça ortaya çıktı. Hollanda takımı, İtalya ve Fransa'yı perişan ederek gruptan alkışlarla çıkmıştı. Ama Rusya'da Hiddink yerine 'Ghiddink' adı ile tanınan teknik adamın Rusya'sının, Hollanda'ya sıkı bir sopa atarak elemesi, marjinal bir futbol ülkesinin iki yıl içinde önemli bir Avrupa futbol ülkesine nasıl futbol dersi verebileceğinin iyi bir örneği idi. Pozisyon değiştirerek pozisyon yaratmaları, top ile dripling yapmaları, top kaybı olunca kimsenin bağırıp çağırmaması ilginçti, kişilik kazanmış olduklarının işareti idi. Maç sonrasında, dünya yıldızı olarak tescil edilen Arshavin ise televizyonlara 'Bilge bir teknik adam faktörü!' konulu bir konuşma yapıyordu.
Rusya bir sonraki kademede, yarı finalde daha sonra şampiyon olacak olan, geçmişin bir diğer marjinal futbol ülkesi, İspanya'ya kaybetti. İspanya o kadar uzun zamandır Michels ve Cruiff tarafından 'hakim Avrupa futbolu' dersi almakta idi ki, artık bir yabancı antrenöre bile gereksinmesi yoktu.
Euro 2008'de açık seçik görülen Avrupa'da Rusya, Türkiye ve İspanya gibi takımların, 'değişim ajanı' teknik adamlar sayesinde 'hakim futbol bilgisinin' kıtaya yayılması ile, değişimi hızlandırıp, marjinal futbol ülkesi statüsünden çıkmaları idi.
Ancak eğer bütün ülkeler hakim futbol standardını elde eder ve gelir düzeyleri de benzer miktara çıkarsa, o zaman aradaki fark nüfus faktörü olacak. Avrupa 2008'in dört yarı finalistinden üçünün, Rusya, Türkiye ve Almanya'nın nüfusu yüksek ülkeler olması da tesadüf değil.
Umutulmasın, bu aktardığımız değişimlerde 'değişim ajanı' teknik adamların rolünün çok önemli olduğunu, Derwall'siz, Gordon Milne'siz, Piontek'siz değişim mümkün olmayacağının altını bir kere daha çiziyoruz.
Bir örnek verirsek, Fatih Terim'in Euro 2008 için getirdiği, daha evvel de Klinsman tarafından Alman Milli Takımı'nda kullanılan Amerikalı kondisyoner Piri'nin metodları ile, milli takımımızın tüm maçların sonunda kondiyon olarak ayakta kalan takım olmasında katkısını unutmayalım (turnuva içinde ve takip eden sezonda da milli oyuncuların çoğu sakatlanmışlardı, çünkü çok kısa bir sürede koşu içermeyen ve adale gruplarına dönük farklı çalışma yapılmış ve maçlar başladıktan sonra da bu tür çalışma yarıda kesilmişti). Veya aslında Werder Bremen ve Ajax'ta sıradan bir oyuncu olan Charisteas'ın Euro 2004'te Rehhagel'in organizasyonunda turnuvanın gol kralı olduğunu (Yunanlılar teknik adama 'Rehakles' adını takmışlardı), sonra da gene sıradan oyunculuğa geri döndüğünü de unutmayalım.
Peki Hiddink bize ne verecek, ne vermeli?
Birincisi, bizce Hiddink işe gayet mantıklı başladı. Kaptan Oğuz ve kaleci Engin İpekoğlu gibi, Fenerbahçe'den tanıdığı, kişiliğini bildiği ve yabancı dil bilen iki Türk'ü yardımcısı olarak aldı. Ayrıca Fatih Terim zamanında sadece teknik danışmanlık yapan Oğuz, bu sefer tüm idari işler için seçimi yapmak görevini de yüklendi, yani görevi genişletildi (örneğin masörü o seçecek gibi). Hiddink bir de yabancı yardımcı getirecek. Kimi seçer bilmiyorum ama ülkemizde çok sevilen Hooijdonk seçilse ne iyi olur!
Futbolumuzun en büyük sorunu kapalı savunmalara gol atamamamızdır. İngilizlerin alan savunmasına gol atmışlığımız pek yok! Bu bağlamda etkili kanat futbolu ve sonra da isabetli orta öğrenmemiz gerek!
Ülkemiz futbolunun en büyük sorunlarından bir diğeri de tempoyu ayarlayamamaktır. Buna uluslararası futbolda 'pacing' deniyor. Deli gibi saldırabiliyoruz, paniğe kapılıyoruz, erken yorulabiliyoruz. Hiddink bu tür zaafları kolay çözebilen bir antrenör. Çok kolay gol yiyoruz, yememeyi öğrenmeliyiz.
Uluslararası tecrübelerimiz arttı ama, hala hakemle uğraşmamayı öğrenemedik!
Kondisyonumuzu da rakiplerimizin düzeyine çıkartmak zorundayız! Sahadaki oyuncuların da oyunun iki tarafını oynadığı, kondisyonu yüksek bir takım olmalıyız.
Bunlara birçok şey eklenebilir ve Hiddink dünyada değişimi en iyi gerçekleştirebilecek üç beş kişiden biri!
Unutmayalım, yerli ve yabancı antrenör yoktur, iyi veya kötü antrenör vardır!
dghdd
Hiddink neler yapmalı?
23 Şubat 2010 11:12