2000 Avrupa Şampiyonası finallerinde Milli Takımımız, İsveç ile turnuvanın en sıkıcı maçını oynama başarısını göstermişti.
Dün geceki karşılaşma da sanıyorum 2012 elemeleri için aynı unvanı rahatlıkla elde edebilecek bir maç oldu. Son iki dakikası dışında tam bir futbol işkencesine tanıklık ettik.
Milli Takım'ın en güçlü yanı ortaalan iken de fazla birşey oynamadığımızı hatırlayınca Avusturya maçının nasıl geçeceğini tahmin etmek zor değildi. Açıkçası, Hamit ve Nuri gibi dünya çapında iki adamdan hiç yararlanamama sıkıntısı sürerken Emre ve Selçuk İnan'ın da yokluğu talihsizlikti.
Yedekten girme umudu bile çok az olan Yekta'ya kilit adam rolü vermek de öyle... Yine 'kerhen' oynatılan M.Topal ile S.Şahin'in savunmanın önünde daha çok kalışı, ilk yarım saat içinde rakibe teslime hazırmışız gibi bir görünüm ortaya çıkardı. Üstelik Almanya'dan 6 yemiş olsa da Avusturya'nın panzerlere attığı 2 gol görmezden gelinecek gibi değildi.
Tüm beklentilerimiz Arda'ya bağlanmıştı. O da bunun farkındaydı. Oyunda pek görünmediğimiz 30 dakika içinde bizim gol bulmamız da sürpriz olmazdı. Önce Umut, sonra Burak iki önemli fırsatta yeterince becerikli olamadı. Hiddink'in Kazakistan azabının faturalarından birini Kazım'a kesmiş olması doğaldı ama M.Ekici'yi dışarda bırakması için bunu söylemek zordu.
İkinci yarıya değişiklik yapmaksızın başlamak, teknik direktörümüzün de 'önce bir gol yiyelim, sonra belki oynarız' diye düşündüğünü mü gösteriyordu? Rakip teknik direktörün bunu farkedip hamle yapması üzerine gole yaklaşan da biz olduk, iyi mi! Burak'ın kafa vuruşuyla S.Şahin'in nefis şutunda biraz da şansa ihtiyacımız vardı.
Daha ilk yarıda neredeyse takımın yarısını değiştirmek gereken oyunda Hiddink'in tek değişiklik yapmadan 90+1. dakikayı bulması, onun artık futboldan umudu kesip batıl birtakım yaklaşımlardan medet ummaya mı başladığını gösteriyor?
Baştan sona endişe içinde oynadığımız bu pasif futbolun artık telafisi olmayan bölümünde iki sıkıntı yaşadık. Birinde yardımcının ofsayt bayrağıyla soluklandık, ötekinde de hakemin penaltı aldanışına düşebileceği pozisyonda böyle bir talihsizlik yaşamayışımıza şükrettik.
Ancak asıl büyük balığı yakalayıp da kaçıran biz olduk. Son dakikada Burak'ın kazandırdığı penaltı için onbinlerce kişinin 'Gördün mü Ahmet Çakır!' dediğini biliyorum (Merak etmeyin, daha fazlasını da tahmin edebiliyorum). O bunları yapsın, ben bu tepkileri göğüslemeye hazırım.
Penaltıyı atamayacağımızı tahmin etmek zor değildi. Çünkü Arda dakikalar önce oyundan düşmüş ve yürüyemez hale gelmişti. Ancak sonrasında kaçırdığımız fırsat daha da yıkıcıydı. Elbette ki bu sonuç istediğimizi elde etmeye yeteceği için çok üzülmeye gerek yok. Ancak kazanılmış sayılabilecek maçtan böyle ayrılmak da pek eğlenceli sayılmaz.
Maçın en iyisi İspanyol hakemdi. Adeta hakemlik dersi verircesine bir maç yönetti.
Gülelim mi ağlayalım mı?
07 Eylül 2011 12:09