Amerikan sinemasının hızlı yükselişinde pazar hedefinin agresif bir planlamayla tüm dünya olarak belirlenmesinin payı büyüktür.
Hollywood 60'lardan itibaren hayal gücünü, üretim ve pazarlama dehasını reklam çağının yaratıcı fikirlerinden aldığı ilham sayesinde sınır tanımaksızın pazarlarken global kültürü kendi fikirleri doğrultusunda yönlendirmeye başlamıştı. Bugün kısaca "Medya" olarak tanımlayabileceğimiz tüm iletişim kanallarının içinde en büyük devrim 7. sanat olarak bilinen sinemanın yükselişidir.
Amerikan sinemasının kaynağı insandır. Sıradışı bir pazarlama stratejisiyle beyazperde için efsanevî karakterler üretilmiş, onların üzerinden istenen mesaj rahatlıkla ulaştırılabilmiştir. Esas olan, endüstrinin farklılaştırılan insan figürü üzerinden büyütülmesidir. Amerikan sinemasının yarattığı kahramanların ayak izlerini takip etmek Avrupa için hiç kolay olmadı. Avrupa küresel yıldızlar yaratma konusunda değil, özgün hikâyelerle iki dünya savaşının kıtaya yaptığı etkilerin iç sosyal gizemini anlatarak rakip olmaya çalıştı Amerikan sinemasına, yaşlı kıta hep takipçi durumundaydı. Avrupa'nın cevap vermesi ancak 80'lerin sonunda soğuk savaşın bitimi ve sportif anlamda sınırların kalkmasıyla oldu. Avrupa'nın Amerika'nın dünyaya dayattığı Hollywood kültürüne cevabı futboldu..
Barcelona ve Manchester United, bir bakıma Marilyn Monroe ve Marlon Brando'ya karşılık geldi..
Dünyadaki ikinci büyük iletişim devriminin yapıldığı yer Avrupa'dır. Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin kendini yerel futbol markasının dışında bir Avrupa devine duyduğu sempatiyle tanımlayan insanlarla karşılaşırsınız. Örneğin Asya'nın özgür köşelerindeki Amerikan sinema yıldızlarının posterlerinin yerini futbol yıldızları almaya başlamış ve sinemaya televizyon tarafından verilen cevap fena halde sarsıcı olmuştur.
İngiltere Premier Ligi ile UEFA Şampiyonlar Ligi'nin kuruluşu hemen hemen aynı döneme rastlıyor. Üst klas organizasyonlar daha fazla popülarite, daha fazla ülkeye ulaşma, daha fazla para ve dolayısıyla daha fazla güç demekti.
Dünya ekonomisinin en hızlı büyüdüğü, teknolojinin gezegeni köye çevirdiği iletişim çağından en büyük faydayı futbol elde etti.
Büyüme döneminin sonuna geliyoruz. En büyük olmayı istikrarlı yönetilen uluslararası ekonomi ve pazarlama terminolojisini en iyi takip edenler başardı. Bugün tüm dünyanın bildiği bir futbol takımı olmak için M.United ya da Barcelona kadar şansınız yok.
2010'larla birlikte tarih akış değiştiriyor ve bu değişimin bir tarafından tutabilmenin bazı kuralları var.
Örneğin İngiltere ve UEFA liglerini büyüme ve pazarlama çağının gereklerine göre yeniden tanımlarken, İskoçya, Hollanda, Belçika, Portekiz ve İsveç gibi ülkeler bir büyük Kuzey Avrupa Ligi kurmanın hayallerini kurmaktaydı. Öyle ki İskoçya'da Celtic ile Glasgow Rangers, Portekiz'de Ajax, PSV, Belçika'da S.Liege, Anderlecht gibi takımlar neredeyse rakipsizdi ve bu liglerin rekabet gereksinimi duyduğu ortadaydı.. Oysa adı geçen ülkelerin önde gelen bu takımlarının bir araya gelerek kuracakları Kuzey Ligi sınırları kalkmakta ve tek devlet olmaya gitmekte olan Avrupa'da başka bir cazibe merkezi oluşturabilir ve kulüpler daha fazla ülkenin izleyeceği bir yarışmanın parçası olarak büyüyebilirlerdi. Proje bir türlü ilerleyemedi. Milliyetçi ve muhafazakâr futbol cephesi ile global futbol siyasetinin baskısı ile proje doğmadan donduruldu.
Zaman içerisinde adı geçen ülkelerin büyük takımlarına yeni rakipler gelip şampiyonluklar alsalar da hiçbir zaman İskoçya denince Celtic ile Rangers, Portekiz deyince Porto ile Benfica isimlerini aşan markalar oluşmadı.
Bugün bakıldığında harika bir fikir gibi görüldüğüne eminiz.
Beşiktaş Braga, Trabzonspor PSV ile eşleşince birden bire Kuzey ligi hayaletini hatırladık. Proje hayata geçse ülkelerin devlerinin katıldığı bir Balkan liginin doğması da çok kolaylaşacaktı.
Geleceğin daha fazla rekabet istediği ortada. Derbiler yetmeyince yanlarına klasikler yerleşiyor. M.United örneğinde olduğu gibi bir dev yolundan sapınca hırslanıp, egolarını dökebiliyor mesela..
Olimpiyakos, Panathinaikos, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor AEK, S.Bükreş, L.Sofya, H.Split, Partizan gibi takımların içinde olduğu bir Balkan liginin hayalini kurun! Kulağa hiç boş gelmiyor aslında..
Futbol oraya gider mi, üçüncü büyük hareket bu olur mu bilemezsiniz. Korkarım bu fikre şiddetle karşı çıkanlar olacaktır. Fakat ortada bir doyum noktası sezinlenmeye başlanıyor ve yeni bir radikal çıkışın ayak sesleri geliyor. Amerikan sineması, Avrupa futbolu gezegene egemen olduktan sonra kendi içinde başka saflara bölündü. Güç tek merkezden idare edilemiyor. Yeni tatlara ihtiyaç hissediliyor.
Sinema yeniden yükseliyor, Dünya Kupaları eski nostaljik karakterini kaybetmek üzere.. Bir yenilik gerek?
Örneğin PSV ve Braga kuraları bu satırların yazarına toprak altında kalmış bir projeyi anımsatabiliyor. Düşünün Kuzey ligi, Orta Avrupa ligi, Balkan ligi, Büyükler ligi ayrı ayrı üst klas ligler olarak oynansın ve en iyiler yeniden grup olup Avrupa Şampiyonlar Ligi'ni oluşturuversin..
Pazar pazar muhayyilesi zarar görmüş bir futbol yazarı olarak algılanmak istemeyiz ama geleceğin geçmişte hiç yüzüne bakmadığımız bazı fikirlerin içinde saklı olduğuna inancımız tam..
Bugünlerde ligden de futboldan da sıkıldım diyenlerin bu fanteziye nasıl yaklaşacaklarını merak etmiyor değiliz..
İyi pazarlar.
Futbol fantezileri sever
18 Aralık 2011 13:06