Kâbus gibi geçen iki ayın ardından yeniden yeşil sahalara döndük, yeni bir şeyler yok diyenlerin futbol sevgisini sorgulamayı iş ediniyorum.
Yeni bir şeyler var ama görmek için dikkatli ve skordan bağımsız yaklaşmak gerekiyor. Favorilere kapanmayan Anadolu takımları, aralarında da açık oynadıkları için seyirciye daha fazlasını verdiler ilk haftada... Futbolun ihtiyaç duyduğu pas trafiğinin hızını yükseltecek boş alanların oluştuğunu kabul etmek gerekiyor. Statların beklendiği kadar dolu ve fiyakalı olmaması mı sizi karamsarlığa sürükleyen? O zaman hayal gücünüzü kullanıp, İngiltere'deki herhangi bir stadyuma götürün maçları ve alın elinize kalemi... Play-off sisteminin açtığı kredi sayesinde olabileceğini düşündüğüm geçmiştekinden daha açık futbol oynama arzusu, hücumu korkusuzca kurgulama gayreti ve özellikle yerli hocaların ısrarla üzerinde durdukları oyun felsefeleri kendini öksüz hisseden 54'üncü sezon için teselli kaynağı olacak.
Adrian-Burak için izlenir...
Önce bugün Şampiyonlar Ligi maçı için Milano'da İnter karşısına çıkacak Trabzonspor ile başlamak istiyorum; Manisaspor maçında aldığı beraberlik nedeniyle iltifata mahzar olamayan Şenol Güneş'in takımı araştırmacı oyunuyla, geçen yıl bıraktığı yerden çok uzakta olmadığını gösterdi. Ritminin Şenol Güneş'in geçen yıl yarattığı oyun teması içinde iniş çıkışlar göstermesi mümkün ama, takım bir oyun planı ve çizgileri kavranmış, kabul edilmiş bir disipline sahip... Selçuk, Egemen, Umut geçen yıl iyi işler yaptılar ve onların ayrılması korku yaratmıştı. Sinirlerine hakim olabilen bir Burak'ın Adrian ile Selçuk'tan daha fazlasını yapabileceğini hissettirdi Trabzonspor. Adrian takımı öne taşımada önemli bir oyuncu olduğunu gösterdi. Ülkenin en iyi golcüsü Burak, yeteneklerini cesurca kullanma yetisiyle Adrian, Trabzonspor maçlarını kaçırmamak için yeter bir sebep...
Yine de asıl çekici tarafı ne amaçlıyorlar diye zihnimi yormadan kendi kurdukları felsefeyi oynayacaklarını hissettiğim için izlerim Trabzonspor'u.. Engin Baytar'ı grup psikolojisinin futbol oyunundaki önemine binaen kadrodan gönderme cesareti gösterdikleri için ligin değeridir Trabzonspor.
Serdar Aziz için izlenir...
Trabzon için sonda söylediklerimi Bursa için başta söyleyerek Marmara'ya geçiyorum; Volkan ile Sercan konusunda tamahkarlığı uzatmadan yaraya tuz bastıkları için saygıyı hak ediyorlar. Ligin iddialısı olmanın iyi bir kaleciyle mümkün olduğunu neredeyse futbolun bilimsel gerçeği görüp Carson'a kaleyi teslim ettikleri için izlerim Bursaspor'u... Güneş örneğinde olduğu gibi Sağlam'ın çizgileri belli disiplini ve oyun kurgulama metodu zihnimi acaba ne yapıyorlar diye zorlamayacağın için izlerim... Kayseri maçındaki sabır ve rakibin düşen gardına hamle zekalarının bir sezona yayılacağını tahmin ettiğim için geçerim ekran karşısına... Turgay Bahadır'ın yüksek golcülük potansiyelini, Batalla'nın enerjisini izlemek bile yeterli aslında... Her şeyden önemlisi savunma oyuncularını ofansta kullanılma metodunu ustaca başardıkları için eğlenceliler. Serdar Aziz'in adım adım milli takım yolunu bulmasına şahit olmak için bile izlemeye değer Bursaspor.
Avcı'nın felsefesi için izlenir...
Yine aynı yaklaşımla geliyorum; bakalım hangi filmi çeviriyorlar diye zihnimi zorlamayacağım için Belediye maçlarına abone olurum... Neden zihnimi yorma konusunu dert ettiğimi sormayın, futbol basit bir oyun ve birilerinden farklı olacağım diye kaf dağının arkasına seyahat etmedikleri için alkışı hak ediyorlar. Takım terbiyesini şefkat ve sevgi üzerine kurguladığını çok hissettiren Abdullah Avcı için giderim Olimpiyat Stadı'na... Webo, Zayatte gibi iki iyi yabancı ithal ettikleri, eldeki isimleri limitlerinde kullandıkları için, hiçbir oyuncuları görev zararı olmadığı için izlerim Belediye takımını.. Şota Arveladze'nin felsefesindeki açıklık cezbediyor, kulübün uzun vadeli ve kurumsal karakteri gelecek vaat ediyor diye Kayseri'yi takip ederim. Amrabat'ın en iyi yılını geçirme ihtimali bile yeterli olur aslında...
Büyüklerin en zor yılı için izlenir...
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'a gelince; onların en zor yılı olacağı için izlerim bu ligi sonuna kadar. Alfabetik olarak gidelim, Beşiktaş'ın geçen yıldan tek farkının forma reklamı olduğunu gördük. Portekiz'in ikinci sınıf takımları gibiydiler, az ve özensiz koşan; topu ileri taşıma kararı vermekte bocalayan, topun Q7'nin ayaklarında düğümlendiği Beşiktaş, bekleri, orta saha tercihleri ve yıldızların gece hayatlarını düzenleyip futbola döndürmek için neler yapacak diye yakından takip edilir.
İçinde bulunduğu kaosa direnme iradeleri, büyük hedefe yasak getirilmesine rağmen oyunda kalma arzuları ve bildikleri yoldan gitme kararlılıkları için takip edilir Fenerbahçe...
Neredeyse tamamı değiştirilen bir takımın kendini nasıl yenileyeceğinin şahidi olmak için bile koşulur stadyuma... Galatasaray efsane hocasıyla üçüncü yolculuğundaki oyuncu tercihleri, yeni stadındaki en kritik sezonu için bile izlenir. Arda olmadan asla diyenlere nasıl bir resim gösterecekleri merakıyla ilgi çeker, sonuna kadar gidilir peşinden...
Eflatun formanın büyüsü, Akdeniz'in sıcaklığı ve Karadeniz'in öteki güçlü dalgası için Spor-Toto Süper Lig ekran karşısına toplamaya yeterli olur.. Ordu, Mersin ve Samsun için; Manisa'nın cesur hocası için izlenir... Ankara'nın tarihinin en kötü takımlarından birini kuran Gençlerbirliği ile kaostan çıkamayan Ankaragücü takımlarıyla girdiği imtihanı not etmek için izlenmeye değer bu Süper Lig...
Eskişehir'in harika bandosu için değer izlemeye, Karabük'ün, Sivas'ın, Gaziantep'in Antalya'nın kadrolarındaki müthiş yetenekleri keşfetmek için izlenir... Bozbaykuşlar için, sezona hiç olmadıkları kadar iyi başladıklarına inandığım hakemler için, daha çok çocuk ve kadının maça gidip anarşiye panzehir olma ihtimalleri belirdiği için izlenir bu lig..Futbolun hayatımızda hep olmasını istiyorsak, bir takıma gönül vererek yaşamayı önemsiyorsak bu sene bardağın dolu tarafından bakmalıyız.
Bu lig hepimizin, ne dersiniz yanılıyor muyum?
Ben bu ligi izlerim!
14 Eylül 2011 11:53