Fenerbahçe’nin bu kötü gününü İBB oyuna etkili başlayarak değerlendirdi. Belki ilk gol şansın yardımıyla geldi, ama ilk yarı boyunca kaleyi sürekli yoklayan zaten onlardı.
Holmen’in golü, Visca’nın direkten dönen topu, Volkan’ın çıkardığı Kus şutu ve yine milli kalecinin ellerinde eriyen Webo şutuna karşılık Fenerbahçe ilk yarıda hiçbir şey yapmadı; belki de devreye sadece 1 farkla geride girdikleri için şanslı bile sayılırlardı.
Aykut Hoca ikinci yarıya başlarken takımı uyandıracak bir elektro şok aradı ve tercihini Bienvenu/Bilica değişikliğinden yana kullandı. Kocaman’ı anlıyorum, sahada o kadar çok kötü vardı ki, çehreyi düzeltmek için belki 4-5 değişiklik yapması gerekiyordu. Gökhan’ın sakatlığı elini/kolunu bağladı; yalnızca bir değişiklikle elektroşok denedi: Ziegler stopere, Caner sol beke, Orhan sağ beke, Alex on numaraya, Bienvenu santrfora geçti. İkinci yarıya bambaşka bir takımla başlandı adeta...
İstediği oldu, takım hareketlendi, Emre’nin golü de geldi. Beraberlik bulundu, ama yeni savunma yapısının (özellikle Caner-Ziegler’li sol savunmanın) arızaları bas bas bağırıyor, gol bağıra çağıra geliyorum diyordu. Aykut Hoca o dakikada Terim’in, Samsun maçında yaptığı gibi hatasından dönemedi ve sonu hazırladı (Samsun’da Terim, Melo’nun stoperde yapamadığını görünce 55’te Servet’i sokup klasik dizilişe dönmüştü. Kocaman da 55’te olacakları görebilse, belki bir Bekir değişikliğiyle savunmanın balansını ayarlayabilirdi).
Beklenen oldu: 57’de Visca golü, Fener’in bitik sol savunmasının arasından getirdi. 60’ta aynı oyuncu aynı kanattan gelip bir tane de karşı karşıya atamadı. 67’de Webo’nun kaçırdığı net pozisyon da soldan üretildi, 72’deki üçüncü gol de... Ve bütün bir 45 dakika boyunca Aykut Hoca sol savunmasının dağılışını aynen bizler gibi izledi, hiçbir müdahalede bulunmadı.
Maçın özeti de galiba bu: Bu şaşkın savunmaya karşı Belediye’nin farkı tarihi bir boyuta taşıyamamış olması, inanın yine Aykut Hoca’nın şansı...