Önce Türker Tozar arkadaşımızı kutlamamız gerekiyor. Futbol Federasyonu çalışanı olarak elbette ki bu tür röportajlar için avantajlı bir konumları var ama Arda'ya bunları söyletebilmek de azımsanacak bir iş değil.
Röportaj diye okumak zorunda kaldığımız ıvırzıvırın yanında böyle gündem oluşturan bir işin hakkını teslim etmek gerekir.
Zaten bütün gazete ve televizyonlarda bu röportajdan alıntılar geniş biçimde yer aldı. Yani önemi ve değeri kabul edildi. Sonrasında da kaçınılmaz tartışmalar başladı. 'Arda haklı' diyenler kadar ve hatta daha fazla 'bunları nasıl söyler' cephesi de oluştu.
Herşeyden önce bunlar çok büyütülecek şeyler değil. Arda'nın bunları söylemesi, içinde tutmasından ve bunlar için kahırlanıp durmasından çok daha iyidir. Ayrıca, İspanya'da futbol oynamak için çok daha sağlıklı bir ortam bulduğunu söylemesinde ne kötülük olabilir? Böyle olduğunu anlamak çok mu zor?
Galatasaray yönetiminin, onun gidişi nedeniyle sıkıntıya düştüğü biliniyor. Gelen 12 milyon euronun da çok umursanmadığı açık. Ancak bunlar, giderken ona bir yemek, bir plaket verilmesi gibi jestlere engel olmamalıydı. Sanıyorum ki yönetimin de kendi içindeki sıkıntılar nedeniyle atladığı bir durum oldu.
Arda'nın sözleri arasında en çarpıcı olan helikopter işiydi. Yerli futbolcular aylarca paralarını alamazken takıma yararı tartışılan birtakım yabancıların helikopter satınalmayı düşünecek miktarları banka hesaplarında bulmaları, elbette ki kabul edilebilecek bir durum değil. Fakat aynı oranda da gerçek. Şu anda da benzer bir durumun olmadığını kim söyleyebilir?
Kısacası, Arda'nın sözleriyle ilgili öfke ve tepki gösterileri yapmak yerine, onun dile getirme cesaretini gösterdiği gerçekler üzerinde düşünelim. Onun yeterince iyi oynamadığı, iyi yaşamadığı, kilolarını taşıyamadığı, kaptanlık yapmadığı eleştirilerini görmezden geliyor değilim. Sadece bunların bizi bir yere götürmeyeceğini anlatmaya çalışıyorum.
Benzer bir durum da Emre Belözoğlu ile ilgili olarak yaşandı. O, malum Macaristan maçında medyaya karşı çirkin hareketi için birkaç yıl sonra özeleştiri yapabilecek noktaya gelmiş. Yaptığının çocukluk olduğunu şimdi görebiliyor. Eh, bizim de ona karşı tepkimizi artık gündemden kaldırmanın zamanı gelmiş olmalıdır. Bu bir kan davası değil! Olmamalı. Milli Takım kaptanının nasıl konuşması ve davranması gerektiğini de öğrenecektir. Ona bu fırsatı verelim. Yersiz ve anlamsız tepkilerle bu işi uzatmayalım.
Hiddink bir yandan Türkiye gerçeklerini öğrenirken öte yandan gerçekçi yaklaşımından da ödün vermiyor. Hıncal Uluç ustamız yıllar önce böyle bir maç öncesinde Gündüz Kılıç'a, "Almanya'yı yenebilir miyiz?" diye sorduğunda, "Ne hakla!" yanıtını almıştı. Elbette ki o günden bu yana bizim lehimize önemli gelişmeler oldu ama hâlâ Almanya 'yeneriz' diyebileceğimiz bir takım değil.
Ancak kamuoyunun bir bölümü, daha doğrusu bu tür konularda hep yeneriz, ederiz diye gaz verilmeye alışmış kesimi ille böyle bir beklenti içinde. Sanki bu yapıldığında Almanya'yı yenebilirmişiz gibi bir inanç oluştuğunu bile söylemek mümkün. Böyle bir ortamda gerçeği söylemek ise epeyce zor.
Hiddink'in gaz verme kolaylığını seçmek yerine bu zorluğu göze alması ise saygı duyulacak bir yaklaşım. Bazılarımızın hoşumuza gitmese de böyle. Almanya'yı saha dışında verilen gazlarla değil, akılcı ve gerçekçi yaklaşıma katılacak coşkuyla yenmek mümkün olabilir. Üstelik, onları değil, Azerbaycan'ı yenmenin daha gerçekçi bir yaklaşım olduğunu kabul edersek daha rahat hareket edebiliriz.
Arda, Emre ve Hiddink
05 Ekim 2011 11:57