Bu kez koşullar hiç de kötü değildi.
Kardan temizlenmiş güzel bir zemin ve maçı deplasman sıkıntısından arındıran küfürsüz, baskısız tribün cıvıltısı Cim Bom'un lehine olan etkenlerdi.
Daha santrada kapılan topla da Sarı Kırmızılı takım oynama ve kazanma iştahını ortaya koyar gibiydi. Fakat sonrasında pek buna uygun birşey göremedik. Nedeni de açıktı. Son haftalarda direnci artmaya başlayan evsahibi karşısında Galatasaray yine tam kadro mücadele edemiyordu.
Kazım dışarda bırakılmıştı ama Sercan'ın ondan çok daha vahim yetersizliği 10 kişi oynama anlamına geliyordu. Benim gibi pek çok kişi Milan Baros'un bu kadar aranabileceğini düşünemezdi. Sercan'ın bu takımda oynayabilecek düzeyde bir oyuncu olduğunu sanmanın ilk büyük faturası bu maç... Riera konusunda A.Gücü maçından doğan yanılgıyı da bunun yanına yazabilirsiniz. Bunlar kadar önemli bir etken de bu takıma ille de transfer gerekli olduğu düşüncesinin hiç gündemden düşmeyişi, onun da becerilemeyişiydi.
Sabri'nin belki biraz gayreti artmıştı ama Eboue ile kıyaslandığında epeyce eksik kalıyordu. Hele böyle rakibin direncinin yüksek olduğu maçlarda Eboue'nin geriden çıkıp yaptığı işlere duyulan gereksinme daha da artıyordu. Geride Semih-Ujfalusi güvencesi, ortaalanda Melo ve Emre çırpınışları ortaya pek tatminkar bir durum çıkarmadı.
Yeşil Beyazlı takımın sadece Batalla ile oynamaya çalıştığı futbolun pek tehdit edici olmayışı Cim Bom'un rahatlığıydı. Ancak Hakan Balta'nın geçen yıl bütün bir sezonun heba olmasına yol açan hatalara tekrar başlar gibi oluşu en büyük sıkıntı olarak göründü.
Sarı Kırmızılı takım rakibin etkisizliğinden doğan rahatlığı ikinci yarıda da sürdürmeye kalkınca cezayı Batalla kesti. Bursaspor'un kaleyi tutan ilk topunun gol oluşu ve ofsayt derdine düşen Semih'in onu kaçırışı Sarı Kırmızılıları büsbütün kahreden ayrıntılardı.
Bursaspor hesaplarını zaten böyle bir piyango içinde yapmıştı. Sonrasında rakibinin anlamsız çırpınışlarını küçük dokunuşlarla bitirmekte hemen hiçbir sıkıntı çekmedi. Sık sık yere yatıp rakibi büsbütün sinirlendirip oyundan düşürmeleri de zor olmadı. Hatta Batalla'nın akıllı paslarından Sestak, N'Diaye ve Turgay yararlanabilse ikinciyi bulmaları hiç de zor olmazdı.
Bu tuhaf oyunda hamle yapmak için Terim'in neredeyse maçın bitmesini beklemesi Ertuğrul Sağlam'ın işini kolaylaştırdı. Engin gibi bir futbol aklı ve becerisinin sahaya sürülmesiyle iş biraz değişti ama baştan olması gereken bu değil miydi? Melo'nun sinir katsayısını yükseltip verimini düşüren biraz da Engin'in yokluğu değil miydi?
Bu gecikmiş hamle, ritmi bozulmuş ve güvenini kaybetmiş takımda anlık bir canlanma dışında fazla bir yarar getirmeyecekti. 11'de yer bulamayan Kazım'ın kurtarıcı olduğu takımda hiç değilse tek puanı kurtarmak bile mümkün olamadı.
Aklınız transferde olursa.
29 Ocak 2012 12:21